Sevgi farklılıkları görmekle başlar.
Birisini sevdiğimizde ona özel olduğunu söyleriz ve hissettiririz. “Sen benim için farklısın” demek “Seni seviyorum” demektir.
Farklılıkları görmek yani hayata farklı nazariyeden bakmak ise hayatı sevgi ile dolu dolu yaşamaya sebebiyet verir. Bütün mesele, varlıklarda ve olaylarda farklılıkları fehmedebilmektir. Onların sıradan değil özel olduğunu görebilmek kişiyi mutlu eder.
Her güzellik farklı bakabilmekle başlar.
Hakiki mucize, insanın sıradan gibi görünen şeylerin hakikatte sıradan olmadıklarını görebilmektir.
Güneş her gün doğar ve batar ama o sıradan bir olaymış gibi görünen kevni hareketi tefekkür ettiğimizde ne kadar olağanüstü bir nitelik arzettiğini görür ve hamdederiz.
Hamdetmek Allah’ın özel bir kulu olduğunu farketme bilinciyle Rabbimize teşekkür etmektir.
Yağmur bir mucize gibi rahmetiyle evreni ıslattığında onun sadece su değil rahmet olduğunu hatırlamak, insanın içini de yıkar aslında.
Hatta insan emeği olan nesneleri gördüğümüzde dahi onları özel hissederiz. Üstünde oturduğunuz koltukta toprağın, suyun, ağacın, kerestecinin, işçilerin, şoförlerin emeği var diye düşündüğünüzde daha dikkatli oturur ve kalkarsınız.
İlim, iki benzer şey arasındaki farkı görebilmektir. Mesela hukuk, adil olanla olmayan arasındaki farkın tahsil edildiği ilimdir. Tıp, sağlıklı olanla olmayan arasındaki farkı görmek için alınan eğitimdir. Her ilmi disiplin, farklıkları görmek üzere vardır hayatımızda.
Din ise; hak ile batıl arasındaki farkı gösteren İlahi bir hatırlatmadır. Tüm bunlar insanların daha kaliteli ve iyi yaşamalarına vesile olur. Bunlar, hep insanların mutluluğu için vardır. Zira mutluluk farkı görebilmektir.
Hapishanedeki mahkumlar suç işlemişse bunun sebebi farklı bakabilme kabiliyetlerinin gelişmemiş olmasındadır. Onlar hayal güçlerini de kullanarak insan denilen hilkat kardeşlerine empati ve sevgi ile bakabilselerdi belki de suç irtikap etmezlerdi.
Düşünün ki bir uyuşturucu bezirganı veya bir alkol tüccarı, şayet farklı bakabilse ve hayal edebilme melekesini çalıştırsaydı, o suçu işlemeye devam edebilirimiydi? Sarhoşluğun etkisiyle kendi öz kızına tecavüz edebilen kimseleri ve uyuşturucu bağımlısı olan nice kimselerin kendi yavrularını fuhuş pazarına çıkardığını ve o zehirin etkisiyle intihara sürüklenen nice yığınları ve çirkef içinde yaşayanları gözünde canlandıra bilseydi yapabilirimiydi bu zulümleri?
Belki bizler de, hapishanelere ve mahkumlara farklı bakabilmeliyiz. Mahkumlara sadece suçlu ve hapishanelere dahi ceza evi nazarıyla bakmak, o insanları inşa etmeye değil imha etmeye yani yok saymaya sebep olur. Oysa ki onlara da, büyük ailemizin yitik evladı gibi bakmak önemlidir.
Hücre ziyaretim sırasında beyaz bir Amerikalı benimle konuşmak istediğini söyledi. Hücreye doğru yakınlaştım ve yüzünde sanki bir mahcubiyet hissettim. Kendisi, söze nasıl başlayacağım bilmiyorum. Bana İslamdan bahseder misin? dedi. Biraz anlattım ama çok dikkatli dinlemediğini hissettim ve İslama ilgin nereden geliyor? diye sordum. Dedi ki: "Ben özür dilemek istiyorum" sesini yükselterek. Ne oldu ki? dedim. Dedi ki: "Ben Amerikan ordusunda askerdim . Askerlik yaptığım süre içinde Afganistanda ve Bağdatta bulundum. hapishaneye üzerimde uyuşturucu buldukları için geldim ve dört yıldır buradayım ama hayatımın en karanlık yılları bu zindanda değil orduda geçirdiğim yıllardı. Müslümanlardan özür diliyorum" dedi.Vicdanının yaralı olduğunu ifade etti ve ekledi ben Müslümanları buraya girince tanıdım. İslama girip girmeyeceğimi bilmiyorum ama Müslümanları ve İslamı tanımak istiyorum içimde bu konuda ciddi bir eğilim var. Yıllarca beynimiz yıkanmış diyerek itiraflarda bulundu. Kanımı dondurmuştu yaptığı itiraflar. O mahkum ile başka bir hapishaneye transfer olurken ayak üstü görüştüm. Ne karar verdin İslam ile ilgili dedim? Kendisi geçmişte yaptıklarından tövbekar olduğunu lakin bundan sonraki hayatında vicdanlı bir Hristiyan olarak yaşayacağını söylemişti. İslamı bulamamıştı henüz lakin vicdanını bulmuş olması kısmen sevindiriciydi.
Bu misali aslında insanın farklı bakabildiği zaman nasıl da yeniden insani melekelerini ve vicdanını kazanabildiğini hatırlatmak için paylaştım. Hapishaneye girmek insana farklı bakabilme özelliği kazandırıyor. O durumda insan daha bir empati ile kendisini ve yaşadığı hayatı değerlendirme imkanı buluyor.
Yurt dışı deneyimi diye bir tabir var. Yurt dışı deneyimi aslında insana farklı zaviyeden bakabilme kabiliyetini geliştirdiği için önemli. O deneyim ile yaptığı işlerde daha başarılı olması mümkündür. Zira önüne çıkan projelerde herkesin bakmadığı yerden bakabilme ufkunu kazanmış olur.
Herkesin bakamadığı yerden bakan, herkesten daha mutlu ve başarılı olur. Varlığa, insana, güneşe, aya, sağlığa, hastalığa, musibete, kazaya, belaya aldığınız nefese kadar her şeye farklı bakın. Onlarla ünsiyet kurun. Onlarla dost olun.
Aslında Kur’an’da geçen “ashab” kelimeleri bana hep eşya ile dost olunabilirliği hatırlatmıştır. Mesela “ashab-ı kehf” Mağara dostları demektir. Mağara ile nasıl dost olunur? Mağara ile ünsiyet kuran kimseye ‘ashab-ı kehf’ denir. Haram ile dost olana ashab-ı nar denir. Peygambere dost olana ise ashab-ı kiram.
Demek ki ünsiyet etmek herşeyle mümkündür. İnsan ile ünsiyet kurulabildiği gibi mağarayla, duvarla, zindanla, eşyayla, köyle, kasabayla, şehirle, ülkeyle hatta tüm dünya ve evrenle, neyi görüyorsak onunla ünsiyet kurulabilinir.
İşte o dem bu ünsiyet, bizim yaşadığımız hayata ve olaylara farklı pencerelerden bakmamıza vesile olur ve içimize huzur üfler.
Algımız aklımızı, aklımız duygumuzu ve duygularımız davranışlarımızı inşa eder. Hayat davranışlarımızın bütünüdür. Demek ki algımızı yeniden yapılandırmakla başlıyor iç dinginlik ve huzur.
Selam ve dua ile