Asgari ücretin “asgarisi” gıdaya ayrılıyor! Bu ufak yollu bir felaket
Asgari ücretin “asgarisi” gıdaya ayrılıyor! Bu ufak yollu bir felaket
Türkiye’de ortalama ücretin, asgari ücrete yakın olduğunu, bundan dolayı ücret artışının enflasyonu etkilediğini ifade eden Topkapı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin, “Bunun sebebi de ekonomi yönetiminin uyguladığı politika” dedi. Alkin, asgari ücretten gıdaya ayrılan payı ise 'korkunç' olarak nitelendirdi.
EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ ve gazeteci Berfin Çipa’nın sorularını yanıtlayan uzmanlar, piyasaları, ekonomideki gelişmeleri ve Suriye’de rejim değişikliği sonrası sürecin Türkiye’ye etkilerini yorumladı.
Borsa yatırımcılarının, hafta sonu Suriye’de yaşanan gelişmelerin ardından yeni haftayla birlikte çimento sektörüne yoğun ilgi gösterdiğini belirten Ahmet Deniz Yağbasan, bu ilginin spekülatif olduğunu ifade etti. Suriye’de savaşın halen devam etmesinin önemli noktalardan biri olduğuna işaret eden Yağbasan, “İsrail faktörü var orada. Şu anda savaş içerisindeler ama bu savaşın daha ileri noktaya taşınıp taşınmayacağı belirsiz. İsrail olduğu yerde duracak mı yoksa Suriye’yi almak isteyecek mi? Bunu göz önünde bulundurmak gerekiyor” dedi. Özellikle gelecek dönemde şirketlerin Suriye’ye yatırımlarının incelenmesi gerektiğini söyleyen Yağbasan, “Şirketlerin hasılatına katkı yaratacak önemli bir durum. Ama beklenildiği kadar da basit olduğunu düşünmüyorum. Birçok etken, birçok denge var. O dengeler sürekli bir oynaklık gösteriyor. Bu dengelerin sağlanması durumunda tabii ki özellikle Türkiye merkezli çimento şirketlerinde önemli oranda hasılat artışı görme ihtimalimiz var. Ama orada yatırımcıların yakından takip etmesi gereken konulardan bir tanesi İsrail ve Suriye arasındaki gelişmeler” açıklamasını yaptı.
Ahmet Deniz Yağbasan, şu anda borsada endeksteki yönü net bir şekilde görmekte zorlandıkları bir süreç yaşansa da 2025 için pozitif bir görünüm beklediklerini belirtti. 2025 yılının, 2023 yılı gibi Borsa İstanbul'un yıllarından bir tanesi olacağını ifade eden Yağbasan, “Bu beklentimin arkasında birçok neden var. Açığa satış işlem yasağının kaldırılıyor olması, bankacılık sektöründe enflasyon muhasebesinin uygulanmayacak olması buradaki en önemli pozitif gelişmeler. Aynı zamanda alternatif getiri araçlarının Borsa İstanbul üzerindeki etkisine çoğu kez değindik. 2025 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın kademeli faiz indirimleriyle birlikte özellikle para piyasası fonlarına ve mevduata para girişlerinde bir miktar azalma, hatta belli oranda geri çekilme görürsek, alternatifin Borsa İstanbul olabileceğini düşünüyorum” diye konuştu.
Borsanın halihazırda gelişmekte olan ülke piyasalarına göre iskontolu olduğunu kaydeden Ahmet Deniz Yağbasan, “CDS durumuna baktığımızda Borsa İstanbul en iskontolu borsalardan bir tanesi. Yabancı yatırımcı da tabii ki bunu görüyor. 2025 yılında kredi derecelendirme kuruluşlarından gelmesini beklediğimiz not artırımı kararları ile birlikte yatırım yapılabilir seviyeye gelme ihtimalimiz var. 2025 yılı geneline baktığımız zaman Borsa İstanbul'u birçok yönden pozitif görünümün beklediğini söyleyebilirim” dedi.
Prof. Dr. Emre Alkin de asgari ücret konusuna değinerek, “Asgari ücret açlık sınırından daha düşük olmaz” diye konuştu. Asgari ücretin 17.002 TL , TÜRK-İŞ’in açıkladığı açlık sınırının ise ekim ayında 20.432 TL olduğunu kaydeden Alkin, “Kasım ayı için açlık sınırı 22.000 TL civarında olur. Asgari ücret 22.000 TL civarında olursa hoşnutsuzluk yaratır çünkü sene içerisinde açlık sınırı mutlaka yukarı doğru gidecek. O yüzden işveren tarafından 22.500 TL dolayında deneme yapılacak. Bu da aşağı yukarı yüzde 32’lik artış anlamına geliyor. Eğer 23.000 TL olursa yüzde 35 civarında olur. Ekonomi yönetimi yüzde 35’lik artışın enflasyon hedefleriyle gelir çelişmeyeceğine dair açıklama yapmıştı. 23.000 TL hatta külliyenin sosyal adalet adına bir dokunuşu da gelirse 23.500 TL civarında bir asgari ücretin oluşma ihtimalinden bahsediliyor” açıklamasını yaptı.
Öte yandan OECD’nin verilerine göre Türkiye’de çalışanların yüzde 46’sının asgari ücret aldığını, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın da bunu tescillediğini belirten Alkin, “Demek ki Türkiye’de emek yoğun sektörlerin büyük bir kısmı asgari ücretle çalışıyor. Türkiye’de bu kadar insan baz ücret olarak asgari ücretle çalışmıyor olsaydı hakikaten bir problem olmazdı. Ama ortalama ücretler, asgari ücrete çok yakın. Bunun da sebebi uygulanan ekonomik politikası. İşverenler artık güçlerini kaybettiler. Dolayısıyla her ücret kademesinde zam yaparken 2 defa düşünüyorlar. Hatta çok ciddi sayıda personel tasarrufuna gitme kararları alındı ve bankacılık sektöründen sanayiye kadar birçok sektörde biz bunları duyuyoruz” ifadelerini kullandı.
Normal koşullarda asgari ücretin enflasyonu etkilememesi gerektiğini söyleyen Alkin, “Şu anda etkileme sebebi de ekonomi yönetimi. İnsanlar, yaşam harcamalarına çok muazzam bir pay ayırıyorlar. Gıda harcamalarının asgari ücretteki payı yüzde 60’a yaklaşmış durumda. Bu korkunç bir şey. Bunun haricinde kirası var, eğitim harcamaları var. Dolayısıyla kamunun yaptığı her zam, otomatik olarak bu yaşamsal ihtiyaçlarını gelecekte daha pahalıya satın alacağını düşünen, güvenini kaybetmiş, panik içinde olan, zor durumdaki vatandaşların özellikle stoklayabileceği, yani bayatlamayacak ürünleri şimdiden alma ihtiyacını yaratıyor. Bunlar sürekli fiyatı artan, enflasyon sepetinde ağırlığı olan, çekirdek enflasyona dahil olan yani mevsimine bakılmaksızın her vatandaşın mecburen tükettiği ürünler. Şimdi bunlar aşağı düşmedikçe elbette ki enflasyon düşmeyecek” şeklinde konuştu.
Bu durumu yaratanın yüksek faiz ve düşük kur reçetesiyle enflasyonu düşürmeye çalışan ekonomi yönetimi olduğunu dile getiren Emre Alkin, şunları söyledi: “Türkiye'de özellikle kamunun bazı uygulamaları var ve enflasyonu çok yüksek tutuyor. Mesela ithalat rejimi, vergiler, üstüne gelen kesintiler vatandaşın geleceğe olan bakışını, satın alma davranışlarını bozuyor. Bunun üzerine tabii mal satanlar da fiyatlama davranışlarını bozuyorlar. ‘Sattığım ürünü aynı fiyata tedarik edebilecek miyim?’ diyerek panik halinde olduğu için onlar da risk primi diye fiyatı artırıyor. Enflasyon da bir türlü düşmüyor. Ekonomi yönetimi hâlâ anlamadı. Güven artırıcı unsurların öne çıkması lazım.”
Dr. Nuri Sevgen ise Suriye'de savaşın biteceği beklentisinin, bölgede doğal olarak inşa sürecinin başlamasını söz konusu hale getirdiğini belirtti. Ülkenin yeniden inşası için 400-500 milyar dolar civarında yatırımdan bahsedildiğini aktaran Sevgen, “İnşaat yapıldığı zaman doğal olarak en çok etkilenecek sektör, çimento sektörü. Buraya en yakın çimento sektörü hisseleri Türkiye'de. Dolayısıyla bu şirketler bu süreçte kâr sağlayacak düşüncesiyle hareket ediliyor. Aslında mantıkta bir hata yok ama Suriye'ye de halen istikrar gelmiş durumda değil. Ne olacağı belli değil. Çok karmaşık bir süreç var” dedi.
Suriye’de inşaat başlayacaksa lokasyon açısından en yakın Türkiye olduğu için ve Türkiye ticaret, ihracat ve bu tür inşa projelerinde çok aktif ve bölgeyi tanıyan bir yapıya sahip olduğu için girişimciler açısından avantaj olduğunu söyleyen Sevgen, bunun etkilerini gözlemlediklerini ifade etti. Sevgen, “Ancak bunlar spekülatif hareketlerdir. Böyle durumlarda ilk büyük harekette pozisyondan çıkmak, sonrasında dengeye geldikten sonra tekrar yerine koymak en doğru davranıştır” dedi.
Kaynak: Ekonomim