Beyzade Haber

İlk günden açık veren bütçeye Saadet Partisi’nden ret

SİYASET

TBMM’de 22 Ekim’de Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yımaz’ın sunumu ile başlayan bütçe maratonu, geçtiğimiz gün itibariyle sona erdi. TBMM’ye sunulan bütçe kabul edildi fakat Saadet Partisi sunulan bütçeye ret oyu verdi. Bütçe görüşmeleri boyunca Saadet Partili vekiller bütçenin ilk gününden açık verdiğine dikkat çekerken, faiz ödemelerinde kırılan rekora dikkat çekti.

TBMM’de gerçekleştirilen 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi görüşmeleri önceki gün sonlandı. 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi için 567 oydan 317 kabul, 249 ret ve bir çekimser oy verilirken, 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi için ise 568 oy kullanıldı, 318 kabul ve 249 ret, bir çekimser oy verildi. Tekliflerin ikisi de kabul edilirken Saadet Partisi ise teklife ret verdi.

Bütçe görüşmelerinde her gün konuşma gerçekleştiren Saadet Partili milletvekilleri, kürsüden yaptığı konuşmalarda 2025 yılı bütçesinden ayrılan faiz giderleri ve bütçe açığına dikkat çekmişti. Sunulan bütçenin Türkiye’yi kalkındıracak bir bütçe olmadığı vurgulanmıştı.

Teklifin son gününde konuşma gerçekleştiren Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya, TBMM’de görüşülen 2023 kesin hesapları ile 2025 yılı bütçe tekliflerinin ayrı ayrı görüşülmesi gerektiğini ifade ederek, “Genel Kurul’da on iki günlük süre içerisinde bütçeyi mi değerlendirelim yoksa 2023’ün kesin hesaplarını mı değerlendirelim diye düşünürken maalesef sürenin yeterli olmadığını görüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasama fonksiyonunun yanında bir de denetim fonksiyonu vardır, bu fonksiyonu sağlıklı yerine getirebilmesi adına kesin hesap için ayrı bir komisyon kurulmalı ve denetim yetkisi her ne kadar 600 milletvekilinin tamamındaysa da muhalefet partilerinin denetim görevini sağlıklı yapabilmesi için mutlaka ve mutlaka kesin hesap komisyonu ayrı bir komisyon olarak çalışmalı, başkanı muhalefet partilerinden bir üye olmalı ve denetim için kendilerine daha sağlıklı imkânlar tanınmalıdır. Böylece, hükümete bu milletin kuruşunu teslim ederken bunların bu paraları ne şekilde harcadığını burada millet adına daha sağlıklı bir şekilde değerlendirme imkânı olur” dedi.

Sağlıklı bir ekonominin sağlıklı bir anayasal düzen ve sağlıklı bir hukuk sistemi ile mümkün olduğunu ifade eden Kaya, iktidara çağrıda bulunarak, “Hukuk sistemi, en fazla devleti yönetenler için de caydırıcı olmak zorundadır. Şayet devleti yönetenler kendilerini layüsel, kurallarla bağlı olmayan kişiler olarak görürlerse elbette ekonominin düzelmesi olmaz. Kanaatime göre demokratik rejimler ile otoriter rejimleri birbirinden ayıran önemli kıstaslardan biri de şudur: Demokratik rejimlerde yöneticiler herhangi bir yolsuzluk yaptığı zaman iktidardayken yargılanırlar. Despotik rejimlerde ise iktidarlar devrilmeden ya da iktidardan ayrılmadan maalesef iktidarda kalanların yolsuzluklarını inceleme yetkisi yoktur. Dolayısıyla, Türkiye'nin her geçen gün demokratikleşen bir ülke mi olduğunu ya da otoriterleşen bir rejime doğru gidip gitmediğini iş başında bulunan iktidarların yaptığı yanlış işlerinin denetlenebilip denetlenemediği üzerinden değerlendirebiliriz” ifadelerini kullandı.

Hukuk alanının herkese eşit olması gerektiğini belirten Kaya, 15 Temmuz sonrası gerçekleştirilen yargılamalara dikkat çekerek, “15 Temmuz’dan sonra irtibat ve iltisakla ilgili yargılamalar iktidarda dayısı olanlara farklı, normal vatandaşlara farklı bir hukukun uygulandığı bir süreci gördük. ByLock'la ilgili kayıtları bulunan kimi iktidar yakını kişilerin elini kolunu sallaya sallaya gezdiği, bir gazete ya da bir sendikaya üye olanların ise yıllarca cezaevinde kaldığı bir süreci işledik. Dolayısıyla, bu FETÖ borsası, mafya ve çetelerin ellerini kollarını sallaya sallaya ortalıkta gezmeleri elbette başarısız bir ekonominin ön işaretleridir. Yine, Küresel Özgürlük Endeksi'nde Türkiye 2014'te 55'inci en kötü ülkeyken şimdi 33'üncü. Yani daha önce kısmen özgür olan bir ülke bugün özgür olmayan bir ülke hâline geldi. Dolayısıyla, bu Küresel Demokrasi Endeksi de maalesef, ekonomimizin gidişatıyla direkt alakalı olabilir” diye konuştu.

İktidar partisinin 2000, 2001 yılları arasını sık sık dile getirdiğini anımsatan Kaya, Türkiye ekonomisinin o dönemlerle kıyaslanamayacağını kaydederek, “2002'de enflasyon yüzde 29, şu an yüzde 47'lerde yani vicdanlı olmak gerekirse 2002'nin de gerisindesiniz ekonomik verilerde ama sadece 2002'deki, daha doğrusu 2001'den itibaren başlayan kriz yılları, IMF'yle olan politikalar ve sıkı para politikalarından dolayı her geçen gün iyileşmeye başlayan bir ekonomi. Aslında 2002'de siz bir programla devraldınız ve onun hazır meyvelerini siz almış oldunuz, bedelini sizden önceki iktidar ödedi. Dolayısıyla, burada 2002 kıyaslaması yaparken, 2001'den itibaren ülkenin içerisine girdiği kriz ve ondan sonraki iyileşme sürecini ve sizin de çok sıkı bir şekilde takip ettiğiniz o programı herhâlde birlikte değerlendirmeniz gerekir diye düşünüyorum. Dolayısıyla, sadece Türkiye ekonomisini değerlendirmek yetmez, bize benzeyen, bizimle aynı kategoride olan ülkelerin verilerini de karşılaştırarak bunu daha sağlıklı bir şekilde değerlendirme imkânı olur” dedi.

Asgari ücretin Türkiye’de yaygın ücret haline geldiğini ifade eden Kaya, asgari ücretin rakamından ziyade alım gücünün önemli olduğunu belirterek, “Asgari ücretin rakamından ziyade satın alma gücündeki düşüklüğün ve asgari ücretle geçinen insanların ev kiralarını dahi ödemekte zorlandığı bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Sıklıkla emsal vermekten hoşlandığınız 2002'de asgari ücret 126 dolara denk geliyordu ama kişi başına millî gelir 3 bin 600 dolardı, bugün de 15 bin 500'ler millî gelir olarak konuşuluyor; 560 dolarlık bir asgari ücret. Yani ne uzamışız ne kısalmışız, ülke büyüyor ama asgari ücretin kişi başına gelirden aldığı payda hâlâ bir değişiklik yok. Bu da asgari ücretliyi maalesef enflasyona ezdirdiğinizin bir diğer işareti” diye konuştu.

Bütçenin başarılı olabilmesi ve enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesi için mali disiplinin sağlanması gerektiğini kaydeden Kaya, mali disiplinin tasarruftan geçtiğini belirterek, “Maalesef bizim iktidarımız ya vergi salarak vergi yorganı satın alıyor ya da faiz ödeyerek tefecilerden rantiyecilerden emanet yorgan alarak vatandaşını örtmeye çalışıyor ama bu emanet alınan yorgan ve battaniyelerin boyu her geçen gün artıyor, bizim kendi öz kaynaklarımızla sahip olduğumuz yorganlar azalıyor. Herhâlde iktidarı teslim ettiklerinde ise çırılçıplak bir Türkiye'yi bize bırakmış olacaksınız, göstergeler onu gösteriyor. Kamu hizmetlerinin bir kısmıyla ilgili tasarruf yaptınız ama saraylarınızdan, şatafatınızdan, itibarınızdan maalesef tasarruf yapmadınız. Köylülere, esnafa, dar gelirlinin sofrasına kamu hizmetlerinden tasarruf yansıdı ama maalesef saraya yansımadı” dedi.

Kamuda istihdam ve atanamayan memurlara dikkat çeken Kaya, OECD ülkelerinde kamudaki istihdamın yüzde 19 olduğunu ülkemizde ise bu rakamın yüzde 13 olduğunu belirterek, “Türkiye, kamuda istihdamı en az olan, dolayısıyla en az istihdam yapan bir ülke. Bu, başarılıymış gibi görünebilir, aslında öyle değil. Siz kamunun yapması gereken hizmetleri ihale yoluyla taşeronlara veriyorsunuz yani devletin kamu istihdamıyla yapması gereken hizmetleri yandaş şirketlere yaptırıyorsunuz. Bu neye yol açıyor? O şirketlerde çalışan insanlar kamu kurumlarında çalışanlardan çok daha düşük ücretlerle, çok daha gayriinsanî şartlarla çalışmak zorunda kalıyor. İşçiler ucuza çalışıyor, herkes özel sektörden çok kamuda iş aramanın telaşına giriyor ve dolayısıyla atanamayan öğretmenler, atanamayan ziraat mühendisleri, atanamayan sağlıkçılar; Türkiye'de neredeyse atanabilen hiçbir sektör kalmamış oldu” diye konuştu.

Kaya, bütçe için Saadet Partisi’nin tavrının net olduğunu belirterek, “Bu bütçenin zenginden alınıp fakire verilerek gelir dağılımının düzeltildiği bir bütçeye evrilmesini diliyor, bu bütçeye ‘ret’ oyu vereceğiz” dedi.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.