Her ne hikmetse Diyanet İşleri Eski Başkanı Ali Bardakoğlu’nun yıllar öncesine ait bir açıklaması/röportajı, sanal âlemde dolaşıma sunulmaktadır. Bu açıklamaların özellikle sekülerist bir kafa yapısında olanların dünyasında makes bulduğu görülmektedir. Ateizme ve deizme yakın dünya görüşleri sebebiyle “din” olgusunda bu anlayışa yakın buldukları noktaları sevinçle karşılamakta ve yazarını, sözcüsünü göklere çıkarmaktadırlar. Methiyeleri de tabii ki kendi anlayışları çerçevesinde ve kendi jargonlarıyla olmaktadır. Onlar için konunun eski olmasının önemi yoktur; yeter ki kullanışa elverişli olsun; ısıtıp ısıtıp servis etmekten asla geri durmazlar. Yeter ki, din konusunda yapılan açıklamalarda kendilerine uygun çıkarımlarda bulabilecekleri bir aralık bulsunlar. Hemen oradan sızarak kendilerine uygun bir gündem oluşturmaya çalışırlar. Sanki dine sempatileri varmış gibi bir role de girerler. Hatta tereciye tere satma bahtsızlığını da gösterirler. Bir fırsat bulduklarına dair öylesine bir zehaba kapılırlar ki, beyin kıvrımlarında dolaşan habis zihniyetin manşet olduğunun farkında olamayacak kadar da aymazlık dünyasında tur atıp dururlar.
2017, Mayıs ayında, Bardakoğlu’nun Hürriyet gazetesi, İpek Özbey’le, “Kendi yanlışlarımıza fetva verir olduk” başlığı altında yaptığı röportajdan hareketle keyiflerince bir din anlayışını piyasaya sürme gayretlerini gördük. Onların niyeti ve maksadı zaten bellidir. Onun üzerinde duracak değiliz. Bizim asıl üzerinde duracağımız husus, röportajın kendisidir. Bu röportajda Bardakoğlu, ne demiştir, din hakkında neler açıklamıştır? Onu görmeye ve anlamaya gayret edeceğiz.
Röportaj, Hürriyet gazetesiyle birlikte çeşitli medya kuruluşlarında da yer almıştır. Açıklamalara bazı itirazlar yapılmış ve yazılar da yazılmıştır. Basında, röportajın ana hatlarıyla maddeler halinde sıralanarak verilmiş olması, açıklamaları daha anlaşılır kıldığı söylenebilir. Biz de bu çerçevede dinle/İslam’la ve Müslümanlarla ilgili olarak yapılan açıklamaları, Hocamızın izniyle, gözden geçirmeye çalışacağız.
Röporajı yapan İpek Özbey’in, röportaja, maksadına ve hedefine uygun olarak konuya giriş yapan soruyla başlaması, röportajı daha dikkat çekici hale getirmiştir. Hani meşhur sözdür; “Adamın Ebubekir deyişi, ağzını büzüşünden belli olmaktadır.” sözüne benzer bir yaklaşımı, Röportaj okunduktan sonra, burada açıkça görülecektir.
“Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevden almalar, mütedeyyin çevrelerin eleştiri odağındaki şatafat merakı, dünyayı sarsan DEAŞ terörü… Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’yla bir araya gelip bu konuları konuştuk. “Kuran’ı Kerim ile aramız açıldı. Kendi yanlışlarımıza kendimiz fetva verir olduk” diyen Bardakoğlu’na göre çare, ‘güzellik, huzur, hoşgörü’ ayı ramazanda Müslümanların hayatlarını gözden geçirmesi’...
Bu konuları konuşmakta tabii ki bir sıkıntı yok, ancak esasen sıkıntının, problem olarak görülen ve konuşulmaya çalışılan hususlara zemin olan problemlerin arka planına inerek nedenleri ve çareleri yönünde bir izahatın istenmemiş olmasındadır. Fakat Başkan’ın, “Kuran’ı Kerim ile aramız açıldı. Kuran’ı Kerim’in bize verdiği öğütlere kulak tıkadık ve kendi yanlışlarımıza kendimiz fetva verir olduk” açıklamasına “-Neden?” sorusuna, verilen cevapta ise, “Çünkü dini bilgi üretiminde metot kalmadı…” denmektedir. Biz ise, buna karşılık olarak, “bunun muhatabının/sorumlusun kim olduğu ve neler yapılması gerektiği” sorusunu boşuna bekledik durduk.
Ama Özbey’e hakkını vermek gerekir, Başkan’ın İslam dünyası ve Müslümanlarla ilgili çizdiği olumsuz tablo karşısında “Kimin suçu?” diyerek konuyu anlamaya yaklaştıysa da hepsi o kadar. Devamı gelmedi. Düşünebiliyor musunuz, dinle ilgili koskoca bir camianın başında bulunan bir yetkiliyle röportaj yapılacak, ama Başkan’ın yakındığı ve şikâyet ettiği konularla ilgili olarak ona, “sizin bu konuda yaptıklarınız veya yapamadıklarınız”ın neler olabileceğinin ve sebeplerinin sorulmaması, bence röportajın en zayıf tarafı bu olsa gerektir. Zaten din karşıtı oldukları halde, sûret-i Haktan görünenlerin hoşlarına gitmesinden dolayı, “İşte gerçek din adamı budur!” demeleri de bu yüzden değil midir?
Biz, önümüzdeki yazılarda röportaja konu olan hususları ve yapılan açıklamaları anlamaya çalışacağız.