Bir siyasi “Biz yapmıyoruz, bize yaptıran Allah’tır” diye yüksek sesle nida ediyordu.
İnsan yaptığı güzellikleri Allah’a, irtikap ettiği fenalıkları kendisine nispet etmeli.
Kur’an bu konuda şöyle der: “Başınıza gelen musibet, kendi ellerinizle yaptıklarınızın neticesidir; O, bir çoğunu affeder” (Şura: 42:30)
Tevbe ve muhasebe, sahil-i selamete çıkmanın anahtarıdır. Nitekim Yunus (as) balığın karnında “..ben zulmedenlerden oldum” itirafıyla affa mazhar oldu. Bunu bir hikaye olarak değil ferdi ve içtimai sorunların reçetesi gibi görmek gerekir.
Kendi ellerimizle yaptıklarımızı Allah’a fatura etmek, rahmani değil şeytani bir tutumdur. Nitekim Kur’an’da bu şeytani tutum veciz bir dille anlatılır: “(Ve İblis) şöyle dedi: "Madem ki sen beni saptırdın, yemin olsun ki ben de senin dosdoğru yolunun üzerine onlar için pusu kuracağım” (Araf:7:16)
Şimdi biz, kendi ellerimizle yaptığımız zulmü, nifakı, adaveti, ihaneti, rüşveti, nepotizmi, bühtanı, fitneyi ve acımasızlığı, duyarsızlığı ve duygusuzluğu, umursamazlığı ve ruhsuzluğu ve dahi soysuzluğu Allah’a mı fatura edeceğiz?
Memleketi mafya babalarının savaş alanına çeviren, Allah mı diyeceğiz?
Ekonomik ve siyasi başarısızlıklarımızı Allah’a mı fatura edeceğiz?
Memleketin ekonomik, siyasi ve ahlaki ahvalini göklerden gelen kararlar ile mi tevil edeceğiz?
Hayır hayır Allah’a atamayız asala suçu.
Zira bunlar, Kur’an’ın da ifadesiyle hepimizin elleriyle yaptıklarının bir sonucu.
Peygamber torunu Hüseyin’in başını kesenler de, kendi elleriyle irtikap ettikleri o zulmü, Allah’a fatura etmişlerdi. “Öldüren biz değiliz Allah” demişlerdi.
Öyle ya, Allah’ın izni olmadan hiç bir şey olmaz. Ne ki, çarpık bir kader algısıdır bu.
Oysa ki, Allah, insana irade vermiştir. İradesinin kapsama alanı içinde olan her şeyden, insan bizzat kendisi sorumludur.
Tevhid-i ef’al, melamet yoluna girenlerin aldığı ilk ders. Tüm fiillerin faili Allah’tır (La faile illallah) diyerek bu yola girizgah yaparlar. Bu vesileyle kendilerini arındırmaya gayret ederler.
Lakin bu öğreti, onlarda dahi zulme karşı kınayanın kınamasından korkmadan haykırma sorumluluklarını unutturmamıştır tarihte. Ne diyordu Seyranıi dönemin padişahına:
Bozmak mümkün ise aklın bikrini
Boz da bakır iken dul gönder beni
Hakkın mekanından özge bir mekan
Bulmak mümkün ise bul gönder beni
Elbette O kudret-İ sonsuz izin vermese hiç bir şey yapamayız lakin O’nun kudretini anlamak elimizdeki kanı, suçu ve munkeri Allah’a fatura etmek değildir.
Melamet, gücün arkasına sığınıp ezmek değil bilakis kınayanın kınamasından korkmadan zalime ve zulme karşı savaş verebilmektir. Nesimi’nin dediği gibi.
Ben melâmet hırkasını kendim giydim eynime
Âr u nâmuş şişesini taşa çaldım kime ne
Evet bu insanlar, günahlarını kendilerine nispet edip kendilerini kınarken adaleti ayaklar altına alan iktidarları kınamaktan korkmadılar.
Adaleti ayaklar altında paspas edip başarısızlıkları, baskıyı ve zulmü Allah’a fatura etmek ise melamet değil, olsa olsa melanettir.
Güzelliklerden kendimize pay çıkarmamak ve onlar Rabbin ihsanı ile oldu diyerek kendini kınamak melamet, gücün arkasına sığınarak, suçu, hatayı ve zulmü Allah'a fatura etmek ise Yezidi bir melanettir.
Allah ile aldatmak Yezizi bir melanettir.
Not: Melamilik,özellikle üçüncü dönem melamileri, bir çok yönden eleştirilebilir lakin örnek vermek maksadıyla bu yazıda onlardan bahsetmiş oldum.
Selam ve dua ile