SAHABE ÖRNEKLİĞİNDE BİR HANIMEFENDİDEN İSAR HİKAYESİ
17 Ağustos 1999 Adapazarı Depremi sonrası günlerdi. Sakarya Meşeli Köyünde İmam-Hatip olarak görev yapmaktaydım. Çok ağır ve sıkıntılı günler yaşamaya devam ediyorduk. İnsanların çaresizliklerine şahit olmak çok zordu. Devletin kurtarma ve yaraları sarma konusunda apaçık aciz kaldığı zamanlardı.
Açıkçası şimdiki gibi bir kaç saat sonra afet bölgesine ulaşılan, ve hemen kurtarmaya başlayıp, günlerle ifade edilecek sürelerde de yaraları kalıcı saran bir devlet organizasyonu Maalesef yoktu. Kim nasıl nereye ulaşabiliyorsa el yordamı ile ulaşıyor, kim de nereden nasıl kendisine bir yardım geliyorsa onunla ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyordu.
İşte böylesi zamanlardaydık. Böylesi zamanlarda insanın kalitesi ortaya çıkardı. Yağmanın dahi beklendiği bu günlerde göz yaşartıcı güxel örnekler olması çok istenen bir şeydi.
Yağma değil İsar hikayesi
Rabb’ime hamdolsun Paylaşmadan edemeyeceğim bir örnekliğe ben şahit oldum. Gaziantep’te İmam Hatiplik yapmakta olan kanaat önderi bir hocam bana telefonla ulaştı. Cemaatinden olan bir grup kardeşle beraber topladıkları nakdi yardımları ulaştırmak ve bölgenin sıkıntılarına birebir şahitlik etmek üzere yola çıktıklarını ifade etti. İhtiyaç sahibi ailelerin tespiti konusunda benden yardım istediklerini söyledi. Ben gerekli çalışmayı yaptım. Gerçekten çok fazla ihtiyaç sahibi belirtilen sayıda aileyi tespit ettim.
Gelen hocam ve misafirlerini kendi evimde ağırladım. Sabahleyin de getirdikleri nakdi yardımları ulaştırmak üzere Adapazarı merkeze gittik. Hocam yardımları bizim teslim etmemizi kendilerinin sadece durumu yerinde görmek için geldiklerini söyledi.
Bir adet zarfı aldım elime daha önceden tespit edilmiş evin kapısını çaldım. Eşinin öğretmen olduğunu, ancak enkaz altında kalan evlerinden bir küçük iğne dahi kurtaramadıklarını öğrendiğim evin hanımı kapıyı açtı. Doğrusu niçin geldiğimizi ifade ederken bir yandan da gözüm evin içini kısa ve hızlı bir incelemeye tabi tutuyordu. Görüş açıma giren hiçbir yerde her hangi bir eşyaya rastlayamadım. Eşyasız çıplak bir ev manzarası ile karşı karşıya idim.
Kapıyı açan hanım efendiye elimdeki zarfı uzatırken; “eğer kabul ederseniz bazı ihtiyaçlarınız için buyurun” gibi bir şeyler söylediğimi hatırlıyorum. Zarfın içerisindeki miktarı biliyordum. Her bir zarfta 850 DM (Mark) vardı. Bu da en azından temel bazı ihtiyaçları karşılayabilecek bir miktardı. Kabul edilmesini beklediğim zarfı almak üzere girişimde bulunmayan hanım efendi; “kardeşim sağ olun, doğrudur evimiz yıkıldı ve evimizden hiçbir eşyamızı da kurtaramadık. Ancak benim eşim öğretmen, biz eşimin maaşı ile bir şekilde ayaklarımız üzerinde durabiliriz. Siz bu yardımı ihtiyacı olan bir başka kardeşime ulaştırın” dediğinde boğazımın düğümlendiğini, dizlerimin dermanının kesildiğini, yaşların göz pınarlarımdan dışarıya hücum ettiğini anladım. Ayaklarımı sürüye sürüye geriye döndüm.
Gerçekten ihtiyacı olmayan kimilerinin zamanı ve mekânı istismar ederek hak edilmemiş bir şeyler elde etmek için yarıştığı bir dönemdeydik. Hani nerede ise vaazlarda anlatılsa bu kadar etkili olmayacak en yüce ahlakı yani “isarı” yaşayarak görmek ne muhteşemdi.
Sahabe efendilerimizin örnekliğinde görmeye alışkın olduğumuz bu davranışı bu çağa taşıyabilen hanımefendilerin sayısının çoğalmasına ne kadar muhtacız. Ya da şöyle söyleyelim; biz öyle olmak için çaba göstermeliyiz.
Ramazan mekteptir.
Ramazan muhtaca el uzatmak için bir fırsattır. Aynı zamanda el uzatmak için kendisinin ihtiyaçsız olması gerektiğini düşünmemizin yanlışlığını bize öğreten bir mekteptir. Ramazan mekteptir. Paylaşmayı, yardımlaşmayı minnet olarak değil ödev olarak yapma zorunluluğumuzu bize öğreten bir mekteptir. Ramazan mekteptir. Bencilliklerimiz başta olmak üzere hastalıklarımıza şifa olacak bilgeliği bize kazandıran bir mekteptir.
Bencilliği kutsayan bu çağa inat muhtac olduğunu paylaşabilenlerden olalım diye dua ile vesselam...
OSMAN HAZIR
12019 Yılında yazdığım “En unutulmaz 45 saniye” başlıklı yazımdan alıntı