Dinin huzur veren mahiyeti üzerine
Madem ki insan kendi acılarının mucididir öyleyse o acıların reçetesini de icat edebilecek kudrettedir.
Kendi acımızın mucidiyiz. Onları biz icat ettik çoğu kez. Yunus (as) balığın karnında ne diyordu “ ..innî kuntu minez zâlimîn – Ben kendime zulmedenlerden oldum” (Enbiya:21:87) Evet, insan kendi kendisine zulmeder çoğu kez.
Madem ki insan kendi acılarının mucididir öyleyse o acıların reçetesini de icat edebilecek kudrettedir. Yunus (as) kıssasına baktığımızda onun kendisini, o kasavetli durumdan tevhid, öz eleştiri ve teslimiyet ile kurtardığını okuyoruz.
Kendi sıkıntılarımızın mucidiyiz. Neyi kafaya takıyorsak, bizzat kendimiz dert haline getirip icat ettik. Bir çocuğun elinden oyuncağı alındığında veya kaybettiğinde canhıraş feryat eder. Bunun sebebi o oyuncağın bir alternatifi olduğunu görememesidir. Hatta o çocuğu teskin etme yolu çok klasiktir. Hemen o çocuğa, benzer bir oyuncak verince onu teskin edebilmek mümkündür. Bizler de öyleyiz.
Sahiplendiğimiz ve kafaya taktığımız şeyleri alternatifsiz gördüğümüz için feryat ediyoruz. Oysa ki tevhid bize, alternatifsiz olanın sadece Allah olduğunu söyler. Onun için hakiki acı O’nu yani ona giden yolu kaybetmektir. O’nu kaybeden neyi kazanır ve O’nu kazananın kaybedeceği ne olabilir?
İçimizdeki menfi duyguları biz icat ettik. Fıtratımızda olmayan o menfi duygular yüreğimizdeki zehir gibi. Oysa ki zehiri yapanın, panzehiri de bilmesi mümkündür. Kur’an “ Lâ yükellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ ..” yani “ Allah kimseyi gücünden fazlasıyla yükümlü tutmaz.” (Bakara:2:286) der.
Zira o derdin mutlaka dermanı vardır. Dermanı olmayan tek dert ölüm diyenler yanlış der. Zira o derdin dahi dermanı ahirettir. Ölüm gibi bir derdi dahi dermansız bırakmayan Allah’ın, şu fani hayatın dertlerine, acılarına, ızdırablarına ve endişesine mutlaka bir reçetesi olmaz mı?
Ne ki o reçete keşfedilmeyi beklemektedir. Tıpkı iç dünyamızda, icat ettiğimiz acılar gibi bu acıların reçeteleri dahi keşfedilmeyi beklemektedir.
Yavrusunu kaybeden anne hayata tekrar tutunabiliyorsa, özgürlüğünü kaybeden müebbet bir mahkum mutlu olduğunu söyleyip tebessüm edebiliyorsa, hayatı boyunca göremeyecek veya yürüyemeyecek engelli insanlar yaşadıkları cemiyetlere faydalı olabilme adına değer üretebiliyorlarsa bizi üzen şeylerin iç dünyamızdaki karşılığı hiçtir. Zira dert ile derman her daim mündemiçtir.
Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş,
Bürhân sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş
Not: Kur’an’da geçen Rabbin “ es Semi” sıfatının, insan psikolojisini rahatlatan bir mahiyeti vardır. O, mutlak işiten ve görendir. İnsan’ın bu iki şeye ihtiyacı olur. Hususen işitilmek ister. Bu, kişinin anlaşılma ihtiyacından kaynaklanır. İşte içindeki ses, göklere tırmandığında ve bazen seni duyan olmadığında ve yalnızlığı iliklerine kadar hissettiğinde Rabbin “ es Semi” ismi ne güzel bir mütesellidir. “Semi Allahu limen hamide” diyerek secdeye kapanmak. Evet Rabbin, hamdedenleri olduğu gibi sabredenleri dahi duyar. O halde “Beni alnımdan kimseler öpmüyor madem – Alnımdan beni sen öp seccadem “ diyerek yoluna devam et ! Kimse duymasa dahi, seni bir duyan var ! Bittim dediğin yerde, yettim diyen bir Rabbin var ! Secde, lisan-ı hal ile, kelimeler halimi arzetmeye kifayet etmiyor dercesine, Hakk'ka iltica ederek, huzur bulmak demektir ..
Selam ve dua ile
İmsak | 05:55 | ||
Güneş | 07:20 | ||
Öğle | 12:30 | ||
İkindi | 15:09 | ||
Akşam | 17:31 | ||
Yatsı | 18:50 |
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|