Flaş Haber
Ümmetin Habibullah Hasreti
Ömer Fethi Gürer: Vatandaş alım gücü daraldığı için marketten sebze alamıyor
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında marketlerdeki sebze fiyatlarının yüksekliğine dikkat çekerek, “Vatandaş, alım gücü daraldığı için marketten sebze alamıyor'' dedi.
EKONOMİ
26.11.2024, 17:40
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Gürer, Türkiye’deki ekonomik krizin derinleştiğini ve bu durumun vatandaşları olumsuz etkilediğini vurguladı.
Gürer, 8-15 Kasım tarihleri arasında, vatandaşların bankalar ve finans kuruluşlarına olan bireysel kredi ve kredi kartı borçlarının, haftalık 9,2 milyar TL artarak toplamda 3 trilyon 687 milyar TL’ye yükseldiğini belirtti. Gürer, vatandaşların bankalar, finans kuruluşları, varlık yönetim şirketleri ve TOKİ’ye olan toplam borçlarının 3,8 trilyon TL’ye ulaştığını söyledi.
Gürer, “İcra dairelerinde 1 Ocak-22 Kasım 2024 tarihleri arasında 6 milyon 670 bin dosya sonuçlandırılmış ya da işlemden kaldırılmış. UYAP üzerinden açılan ve icra dairelerinde derdest bulunan toplam dosya sayısı, 22 Kasım itibarıyla 22 milyondur. Bu rakam, geçen yıla göre net 1 milyon 138 bin adet artış göstermiştir. Tabii, vatandaşlar bizlerle ekonomik sorunlarını paylaşıyor. Emekliler, işsizler ve asgari ücretle geçim sağlamaya çalışanlar açlık sınırının altında bir gelire sahip. Emekçilerin tümü ise yoksulluk sınırı altında bir gelirle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Doğal olarak her gıda ürünündeki artış onların tüketimine doğrudan yansıyor” dedi.
Ulusal Kırmızı Et Konseyi verilerine göre, Et ve Süt Kurumu hariç, yağsız dana kesimhane fiyatı ortalama 348 TL olarak belirlendiğini hatırlatan Gürer, “Bölgelere göre fiyatlandırıldığında kuzu fiyatı ise aylık ve yıllık artışlarıyla daha dikkat çekici. Ortalama fiyat artışı geçen aya göre yüzde 12,4, geçen yıla göre ise yüzde 93,4 oranında artmış. Bu oranlar, kırmızı et fiyatlarındaki yükselişi net şekilde gösteriyor. Kırmızı et fiyatında Et ve Süt Kurumu’nun fiyatı değerlendirmeye alınmadan, ortalama kesimhane fiyatı dana için 348 TL, kuzu için 438 TL. Ancak bu fiyat, rafta ikiye katlanıyor. Böylece kesimhanedeki artan fiyat, rafta neredeyse yüzde 100 oranında yansıyor. Besiciler ise yem fiyatlarındaki artış nedeniyle giderlerinin artması yüzünden para kazanamadıklarını ifade ediyorlar” diye konuştu.
Gürer, kış mevsiminde sebze fiyatlarında ani artışların yaşandığına da işaret etti. Gürer şunları söyledi:
''Kar yağdıktan sonra Türkiye’de özellikle sebze fiyatlarında ani artışlar oluşuyor. Çünkü ürünün gelme süresi uzadıkça fiyat artışı da fazlalaşıyor. Bunun için özellikle büyük kentlerin çevresindeki tarım alanlarının yok edilmemesi, buralarda seracılığın geliştirilmesi ve nakliye ile ulaşımın yarattığı olumsuzluklardan arındırıcı politikaların bir an önce yaşama geçirilmesi gerekiyor. Farklı bölgelerden ürün gelme süreci uzadığında ya da hava koşulları olumsuz olduğunda artan fiyatlar, olası bir kriz halinde neler yaşayabileceğimizin de somut bir göstergesidir. 2024 yılında bu konuda iktidar kötü bir sınav verdi çünkü sebzedeki üretim artışı önemli ölçüde tarlada kaldı. İşlenmiş gıdaya, dondurulmuş gıdaya, katma değerli ürüne dönüştürülerek bu ürünlerin muhafazası sağlanıp piyasaya sunulabilirdi.
Bugün sabah itibarıyla fiyatlara da bir baktığımda Antalya ve Ankara halı fiyatları ile market fiyatlarını inceledim. Antalya’da dolma biber 35 TL, Ankara’da 45 TL, rafta ise 73 TL’den satılıyor. Antalya’da halde sivri biber 50 TL, Ankara’da 80 TL, rafta ise 144 TL’den satılıyor. Kabak, Antalya’da 45 TL, Ankara’da 47 TL, halkiyat markette ise 75 TL’den satılıyor. Karnabahar, Antalya’da 40 TL, Ankara’da ise 40 TL, rafta ise 80 TL’den market fiyatı olarak satılıyor. Ispanak, mevsimsel olarak tüketilen ve olan bir ürün, Antalya ve Ankara hallerinde 35 TL iken markette 67 TL’den satılıyor. Dirhem salatalık, Antalya’da 41 TL, Ankara’da 40 TL, hafriyat iken rafta 80 TL’den satılıyor. Domates, Antalya’da 65 TL, Ankara’da 60 TL. Ama rafta 35 TL ile 90 TL arasında değişen market fiyatları var. Yani kısaca şunu söylemek lazım. Markete ürün girdiğinde hemen hemen yüzde 100’e yakın fiyat artışı var. Bu fiyat artışları, marketin kirasını, işçiliğini ve elektriğini de katsanız da oldukça yüksek. Bu bir fahiş fiyat sayılmıyor, Bakanın ifadesine göre de bu fiyatlar normal görünüyor. Ancak vatandaşın alım gücü daraldığı için bu fiyatlardan markette sebzeleri alamıyor.
Sayın Cumhurbaşkanının açıklamasına göre Uruguay ve Brezilya’dan hayvan ithalatı yapılacağı ve et ithalatının devam edeceği anlaşılıyor. Çünkü Cumhurbaşkanlığının 2025 yılı bütçe hedeflerinde, öngörülerin 500 ton üzerinde bir et üretimi gösteriliyor ve bunun da ithal eti de kapsadığı, ya da ithal hayvanların da bunun içine katıldığı ifade ediliyor. Öngörülen 1 milyon 700 bin tonun 500 bin ton üzerine bir artışı belirtiliyor. Bu ithal edilen hayvanlarla ilgili çok yaygın bir iddia var. Et ve Süt Kurumu ithalat yapıyor, eskiden tüccarlarda yapıyordu. Son gelen hayvanlarda ise üzerinde dışkı olduğu ifade ediliyordu. Birkaç yerde hem videolarını hem de yerinde gittiğimde gördüm, hayvanlar gerçekten vücutları dışkı ile neredeyse sıvanmış. Besici bunu alanlar diyor ki, 20 kilograma yakın hayvanın üzerine dışkı şırınga edildiğini iddia ediyor. Bunu Bakana sordum, Ticaret Bakanı’na dedim ki, yurt dışından ithal edilen Angus cinsi hayvanların gemilerden indirilmeden önce üzerlerine sıvı dışkı sıkılarak hayvan ağırlıklarının ortalama 20 kilogram artırıldığı iddia edilmekte. Bunlarla ilgili ne yapıyorsunuz, inceleme var mı dedim. Tabii Ticaret Bakanı, gümrüklerden geçiş anında genelde ürünlerin kontrolü ya da hayvan varlığının kontrolü olsa da, bu iş için adresin Tarım ve Orman Bakanlığı’na yansıttığını söyledi. Tarım ve Orman Bakanlığı da bu iddiaya daha önce sorduğumuzda, böyle bir şeyin olmadığı şeklinde değerlendirme yapmıştı. Ancak gemiden inen ve besiciye teslim edilen hayvanın gözlerine varıncaya kadar dışkı ile kaplanması pek mantıklı değil.
Son yıllarda ihtiyacımız olmadığı halde, şeker üretimi yeterli iken, yurt dışından ithal şeker varlığı konusunu Ticaret Bakanı’na sordum. Ticaret Bakanı, 2024 yılının ilk on ayında dahilinde işleme rejimi kapsamında ihraç edilmek üzere 145 bin ton, 98 milyon TL ödenerek şeker ithalatı yapıldığını yazılı olarak bildirdi. Bu şeker ithalatına Türkiye’nin ihtiyacı yok çünkü Türkiye’de şeker pancarından üretilen şeker hem Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaya yetiyor, hem de ithalata değil, ihraç edilecek noktada da yeterliliği var. Bu ihracatın sağlanması için bu ithalata yönelik Türkiye’nin 145 bin ton şeker yurt dışından getirmesini doğru bir davranış biçimi olarak değerlendirmek mümkün değil. Oysa Türkiye’de üretilen her ürünün kendi kendine yeterli hale gelmesi gerekiyor.
Şu anda 21 üründe arz açığımız var ki, bunlar da günlük gıda ürünü olarak soframızda tükettiğimiz ürünlerden oluşuyor. Bunlara yönelik bazı önlemler alınacağı ifade ediliyor ama şu ana kadar bu ithalatlar durmadı. Pirinç gibi, bitkisel yağ, ham yağ gibi, buğday gibi, günlük soframızda olan ve ihtiyaç duyulan gıda ürünlerindeki bu açık ortadan kaldırılmalı. Anlaşılan o ki, fahiş fiyat ifadesi yalnızca kamuoyuna, piyasadaki ürün fiyatlarındaki artışta söylenen bir sözden ibaret kalıyor. Çünkü fahiş fiyatın tanımlaması raftaki artan ürün fiyatlarıyla doğrudan ilgili değil, Bakan’ın verdiği yanıtlardan bu sonuca varıyoruz. Böyle olunca, normal koşullarda piyasanın oluşumunda piyasa serbest. Ülkemizde var olan üreticiye olan etkiyi de göz ardı edemeyiz çünkü aracılık sistemi ile fayda sağlayanlar, kar marjını sürekli koruyorlar. Çoğu üründe bu neredeyse yüzde 80-100 aralığında oluşuyor. Bunu da düzenlemesi gereken siyasi iktidar, üreticinin ürettiği ürünü, girdi maliyetlerindeki artıştan dolayı baskılama yerine, aracılık sistemini yeni baştan ele alıp tüketiciye uygun fiyatla ürünün gitmesini sağlamalı. Üreten mutsuz, tüketen mutsuz. Arada ithalattan ve aracılık sisteminden para kazananlar mutlu oluyor. Bu döngü böyle gitmez. Gelir düzeyine göre insanlar daha erişebilir fiyata çok önemli sorunlar yaşıyorlar. Bunu da düzenlemeli, hem besici hem üretici hem çiftçi hem de tüketici korumalı. Gerekli olan tüm bakanlıkları bir kez daha göreve davet ediyorum.”
Gürer, 8-15 Kasım tarihleri arasında, vatandaşların bankalar ve finans kuruluşlarına olan bireysel kredi ve kredi kartı borçlarının, haftalık 9,2 milyar TL artarak toplamda 3 trilyon 687 milyar TL’ye yükseldiğini belirtti. Gürer, vatandaşların bankalar, finans kuruluşları, varlık yönetim şirketleri ve TOKİ’ye olan toplam borçlarının 3,8 trilyon TL’ye ulaştığını söyledi.
Gürer, “İcra dairelerinde 1 Ocak-22 Kasım 2024 tarihleri arasında 6 milyon 670 bin dosya sonuçlandırılmış ya da işlemden kaldırılmış. UYAP üzerinden açılan ve icra dairelerinde derdest bulunan toplam dosya sayısı, 22 Kasım itibarıyla 22 milyondur. Bu rakam, geçen yıla göre net 1 milyon 138 bin adet artış göstermiştir. Tabii, vatandaşlar bizlerle ekonomik sorunlarını paylaşıyor. Emekliler, işsizler ve asgari ücretle geçim sağlamaya çalışanlar açlık sınırının altında bir gelire sahip. Emekçilerin tümü ise yoksulluk sınırı altında bir gelirle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Doğal olarak her gıda ürünündeki artış onların tüketimine doğrudan yansıyor” dedi.
Ulusal Kırmızı Et Konseyi verilerine göre, Et ve Süt Kurumu hariç, yağsız dana kesimhane fiyatı ortalama 348 TL olarak belirlendiğini hatırlatan Gürer, “Bölgelere göre fiyatlandırıldığında kuzu fiyatı ise aylık ve yıllık artışlarıyla daha dikkat çekici. Ortalama fiyat artışı geçen aya göre yüzde 12,4, geçen yıla göre ise yüzde 93,4 oranında artmış. Bu oranlar, kırmızı et fiyatlarındaki yükselişi net şekilde gösteriyor. Kırmızı et fiyatında Et ve Süt Kurumu’nun fiyatı değerlendirmeye alınmadan, ortalama kesimhane fiyatı dana için 348 TL, kuzu için 438 TL. Ancak bu fiyat, rafta ikiye katlanıyor. Böylece kesimhanedeki artan fiyat, rafta neredeyse yüzde 100 oranında yansıyor. Besiciler ise yem fiyatlarındaki artış nedeniyle giderlerinin artması yüzünden para kazanamadıklarını ifade ediyorlar” diye konuştu.
Gürer, kış mevsiminde sebze fiyatlarında ani artışların yaşandığına da işaret etti. Gürer şunları söyledi:
''Kar yağdıktan sonra Türkiye’de özellikle sebze fiyatlarında ani artışlar oluşuyor. Çünkü ürünün gelme süresi uzadıkça fiyat artışı da fazlalaşıyor. Bunun için özellikle büyük kentlerin çevresindeki tarım alanlarının yok edilmemesi, buralarda seracılığın geliştirilmesi ve nakliye ile ulaşımın yarattığı olumsuzluklardan arındırıcı politikaların bir an önce yaşama geçirilmesi gerekiyor. Farklı bölgelerden ürün gelme süreci uzadığında ya da hava koşulları olumsuz olduğunda artan fiyatlar, olası bir kriz halinde neler yaşayabileceğimizin de somut bir göstergesidir. 2024 yılında bu konuda iktidar kötü bir sınav verdi çünkü sebzedeki üretim artışı önemli ölçüde tarlada kaldı. İşlenmiş gıdaya, dondurulmuş gıdaya, katma değerli ürüne dönüştürülerek bu ürünlerin muhafazası sağlanıp piyasaya sunulabilirdi.
Bugün sabah itibarıyla fiyatlara da bir baktığımda Antalya ve Ankara halı fiyatları ile market fiyatlarını inceledim. Antalya’da dolma biber 35 TL, Ankara’da 45 TL, rafta ise 73 TL’den satılıyor. Antalya’da halde sivri biber 50 TL, Ankara’da 80 TL, rafta ise 144 TL’den satılıyor. Kabak, Antalya’da 45 TL, Ankara’da 47 TL, halkiyat markette ise 75 TL’den satılıyor. Karnabahar, Antalya’da 40 TL, Ankara’da ise 40 TL, rafta ise 80 TL’den market fiyatı olarak satılıyor. Ispanak, mevsimsel olarak tüketilen ve olan bir ürün, Antalya ve Ankara hallerinde 35 TL iken markette 67 TL’den satılıyor. Dirhem salatalık, Antalya’da 41 TL, Ankara’da 40 TL, hafriyat iken rafta 80 TL’den satılıyor. Domates, Antalya’da 65 TL, Ankara’da 60 TL. Ama rafta 35 TL ile 90 TL arasında değişen market fiyatları var. Yani kısaca şunu söylemek lazım. Markete ürün girdiğinde hemen hemen yüzde 100’e yakın fiyat artışı var. Bu fiyat artışları, marketin kirasını, işçiliğini ve elektriğini de katsanız da oldukça yüksek. Bu bir fahiş fiyat sayılmıyor, Bakanın ifadesine göre de bu fiyatlar normal görünüyor. Ancak vatandaşın alım gücü daraldığı için bu fiyatlardan markette sebzeleri alamıyor.
Sayın Cumhurbaşkanının açıklamasına göre Uruguay ve Brezilya’dan hayvan ithalatı yapılacağı ve et ithalatının devam edeceği anlaşılıyor. Çünkü Cumhurbaşkanlığının 2025 yılı bütçe hedeflerinde, öngörülerin 500 ton üzerinde bir et üretimi gösteriliyor ve bunun da ithal eti de kapsadığı, ya da ithal hayvanların da bunun içine katıldığı ifade ediliyor. Öngörülen 1 milyon 700 bin tonun 500 bin ton üzerine bir artışı belirtiliyor. Bu ithal edilen hayvanlarla ilgili çok yaygın bir iddia var. Et ve Süt Kurumu ithalat yapıyor, eskiden tüccarlarda yapıyordu. Son gelen hayvanlarda ise üzerinde dışkı olduğu ifade ediliyordu. Birkaç yerde hem videolarını hem de yerinde gittiğimde gördüm, hayvanlar gerçekten vücutları dışkı ile neredeyse sıvanmış. Besici bunu alanlar diyor ki, 20 kilograma yakın hayvanın üzerine dışkı şırınga edildiğini iddia ediyor. Bunu Bakana sordum, Ticaret Bakanı’na dedim ki, yurt dışından ithal edilen Angus cinsi hayvanların gemilerden indirilmeden önce üzerlerine sıvı dışkı sıkılarak hayvan ağırlıklarının ortalama 20 kilogram artırıldığı iddia edilmekte. Bunlarla ilgili ne yapıyorsunuz, inceleme var mı dedim. Tabii Ticaret Bakanı, gümrüklerden geçiş anında genelde ürünlerin kontrolü ya da hayvan varlığının kontrolü olsa da, bu iş için adresin Tarım ve Orman Bakanlığı’na yansıttığını söyledi. Tarım ve Orman Bakanlığı da bu iddiaya daha önce sorduğumuzda, böyle bir şeyin olmadığı şeklinde değerlendirme yapmıştı. Ancak gemiden inen ve besiciye teslim edilen hayvanın gözlerine varıncaya kadar dışkı ile kaplanması pek mantıklı değil.
Son yıllarda ihtiyacımız olmadığı halde, şeker üretimi yeterli iken, yurt dışından ithal şeker varlığı konusunu Ticaret Bakanı’na sordum. Ticaret Bakanı, 2024 yılının ilk on ayında dahilinde işleme rejimi kapsamında ihraç edilmek üzere 145 bin ton, 98 milyon TL ödenerek şeker ithalatı yapıldığını yazılı olarak bildirdi. Bu şeker ithalatına Türkiye’nin ihtiyacı yok çünkü Türkiye’de şeker pancarından üretilen şeker hem Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaya yetiyor, hem de ithalata değil, ihraç edilecek noktada da yeterliliği var. Bu ihracatın sağlanması için bu ithalata yönelik Türkiye’nin 145 bin ton şeker yurt dışından getirmesini doğru bir davranış biçimi olarak değerlendirmek mümkün değil. Oysa Türkiye’de üretilen her ürünün kendi kendine yeterli hale gelmesi gerekiyor.
Şu anda 21 üründe arz açığımız var ki, bunlar da günlük gıda ürünü olarak soframızda tükettiğimiz ürünlerden oluşuyor. Bunlara yönelik bazı önlemler alınacağı ifade ediliyor ama şu ana kadar bu ithalatlar durmadı. Pirinç gibi, bitkisel yağ, ham yağ gibi, buğday gibi, günlük soframızda olan ve ihtiyaç duyulan gıda ürünlerindeki bu açık ortadan kaldırılmalı. Anlaşılan o ki, fahiş fiyat ifadesi yalnızca kamuoyuna, piyasadaki ürün fiyatlarındaki artışta söylenen bir sözden ibaret kalıyor. Çünkü fahiş fiyatın tanımlaması raftaki artan ürün fiyatlarıyla doğrudan ilgili değil, Bakan’ın verdiği yanıtlardan bu sonuca varıyoruz. Böyle olunca, normal koşullarda piyasanın oluşumunda piyasa serbest. Ülkemizde var olan üreticiye olan etkiyi de göz ardı edemeyiz çünkü aracılık sistemi ile fayda sağlayanlar, kar marjını sürekli koruyorlar. Çoğu üründe bu neredeyse yüzde 80-100 aralığında oluşuyor. Bunu da düzenlemesi gereken siyasi iktidar, üreticinin ürettiği ürünü, girdi maliyetlerindeki artıştan dolayı baskılama yerine, aracılık sistemini yeni baştan ele alıp tüketiciye uygun fiyatla ürünün gitmesini sağlamalı. Üreten mutsuz, tüketen mutsuz. Arada ithalattan ve aracılık sisteminden para kazananlar mutlu oluyor. Bu döngü böyle gitmez. Gelir düzeyine göre insanlar daha erişebilir fiyata çok önemli sorunlar yaşıyorlar. Bunu da düzenlemeli, hem besici hem üretici hem çiftçi hem de tüketici korumalı. Gerekli olan tüm bakanlıkları bir kez daha göreve davet ediyorum.”