Hatay’ı Anlamak ve Anlatmak Meziyet İster! (I)
26.03.2020 tarihinde İlimiz ve değerleri hakkında yazı yazanlarla ilgili olarak örnek kabilinden bir yazı yazmıştım. Bu düşüncede olan birinin de her şeyden önce bu ilin değerlerini çok iyi bilmesi ve aynı zamanda iyi niyetli de olması gerektiğini ifade eden bir yazıydı. Onu bilgilerinize arz ediyorum:
“10 Mart 2020 tarihinde Sözcü gazetesinde Yılmaz Özdil, Hatay’la ilgili bir yazı kaleme almıştı.
Güzellemelerle dolu, methi senalar içeren bir yazı. Bir Hataylı olarak ilimiz hakkında olumluluk taşıyan intibalar ve değerlendirmeler tabii ki hoşumuza gider. Ancak sunduğu bilgilerin büyük bir kısmı yanlış olduğu gibi, tarihi vakıalara ve dini referanslara da aykırılık barındırmaktadır. Hani bir söz vardır; Koca Ragıp Paşa’ya atfedilen bir söz: ''Şecaat arz ederken merdi Kıpti sirkatin söyler" Kıpti, mertliğiyle, yiğitliğiyle, övünmek isterken hırsızlığını öne çıkarması gibi bir şey.
Bizim Y. Özdil’e dil uzatmak gibi bir niyetimiz yok, ancak şunu ifade edebiliriz: bir yerle ilgili ve de özellikle o yerin inanışlarıyla harmanlanmış tarihiyle ilgili bir bilgi verilmeye kalkışılacaksa en azından o yerle ilgili yazılmış sahih kaynaklardan bir ikisine başvurulmalı değil mi? Yazıdan yer yer kesitler vererek onun üzerinde düşüneceğiz:
“Anadolu topraklarındaki ilk cami, Habib-i Neccar’ın avlusundayım. 1400 yıl öncesini seyrediyorum. Aslında pagan tapınağı. Sonra kilise olmuş. En son cami…”
Bu yazılanların hakikatle uzaktan yakından hiçbir alakası yok. Orası paganlıktan kiliseye, kiliseden de camiye tahvil olmamıştır. Kaldı ki, “Antakya’da o devirden kalan ve fonksiyon değiştirerek varlığını sürdüren hiçbir yapı yoktur. Cami yerinin çok eski tarihlerde tapınak, sonra kilise yeri olması ve daha sonraları aynı yerlere cami yapılmış olması mümkündür. Ama bu şehirde ne Memluk, ne de Osmanlı döneminde herhangi bir Hristiyan tapınağı kiliseye çevrilmediği gibi, günümüzdeki cami de kiliseden dönüştürülmüş bir yapı değildir.” (Mehmet Tekin, Habib Neccar ve Antakya, 2.bs. Hatay: Color Ofset, 2011, s.88)
Devam ediyoruz yazdıklarını okumaya; “Habib-i Neccar… ‘Sevgili marangoz’ demek…. O marangoz aslında hıristiyan. Antakya’da hıristiyanlığa inanan ilk kişi. İslamiyet’in ikinci halifesi Hz. Ömer’in komutanlarından Ebu Ubeyde bin Cerrah, tee 636 yılında Antakya’yı fethediyor, bu camiyi inşa ediyor ve tek tanrılı dine inanan ilk kişinin adını veriyor.
Habib-i Neccar… ‘Sevgili Marangoz’ demek değildir. Burada ‘Marangozun Habibi’ anlamında Osmanlıca bir tamlama söz konusudur. Oysa ‘Sevgili Marangoz’ olabilmesi için ‘Habib Neccar’ olması gerekirdi. Diğer taraftan Habib Neccar, Hristiyanlığa değil, Hz. İsa’nın getirdiği Tevhid dinine inanan kişidir. Çünkü Hristiyanlık ve teorisi, Havari bile olmayan Pavlos’la başlayan inancın adı olmuştur. Eğer Hz. İsa’ya izafe edilecekse, bu durumda Hz. İsa, kime izafe edilecektir? Yani ona da Hristiyan mı diyeceğiz? Tıpkı Hz. Muhammed’e getirdiği dine izafeten Muhammed değil de Müslüman (İslam) denildiği gibi.
“(…) Ver elini Samandağ… Hazreti Hızır Türbesi’ndeyim…” Bu bilgi verilirken keşke bir rehbere danışılsaydı. Biz defalarca anlattık ve yazdık. Samandağ’da sözü edilen mekân, türbe değildir. Orası Hz. Hızır’ın Türbesi değildir. Orada Hz. Hızır mı yatmaktadır ki oraya türbe deniliyor? Orası makamdır. Hz. Musa ile Hz Hızır’ın buluştukları yer bağlamında bir mevki/makam olmaktadır. Hepsi bu kadar.
Böylece, ta nerelerden, zahmet edip gelen ve İlimizle ilgili bizleri bilgilendiren Yılmaz Özdil’e teşekkür mü etmeliyiz, yoksa ilimizle ilgili sahih olmayan bilgilerini tashih ettiğimiz için, o mu bize teşekkür etmelidir? Tabii ki takdir onundur. Biz verdiği bilgileri bir kenara koyarak konukseverliğimizi yapalım. Zaten konukseverliğimiz, onun dilinden bile anlatıldığı için bu konuda zorlanmayacağız demektir.
İmsak | 06:03 | ||
Güneş | 07:28 | ||
Öğle | 12:33 | ||
İkindi | 15:07 | ||
Akşam | 17:29 | ||
Yatsı | 18:49 |
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|