Kaybolan Çocukluk
Neil Postman, “Çocukluğun Yok Oluşu”[1] adlı kitabında eskiden çocukların bir antrenör veya dışarıdan uzman bir kişinin eğitimi ve yönetimi ile oynanan oyunlarının olmadığını; o zamanlar çocukların kendi aralarında eğlenmek amacıyla bir araya gelerek oynadıkları oyunları, günümüzde nostalji olarak anımsadığımız gerçeğini dile getirir. Ona göre bu geleneksel çocuk oyunlarının yerini günümüzde eğitmenlerin gözetiminde, etraflarında tezahürat yapan veya onları yuhalayan yetişkinlerin bulunduğu aktiviteler almıştır.
Postman çocukluk kavramının 16. yüz yıldan önce var olmadığını, matbaanın bulunuşuyla alakalı olarak çocukluğun yetişkinlikten farklı bir dönem olarak ayrıldığını anlatır. Yazara göre günümüzde tekrar çocukluk yok olmuş, çocuklar ile yetişkinler arasındaki sınır ortadan kalkmıştır. Postman, bu durumun en önemli nedeninin televizyon olduğunu savunur.
Yazar, bu düşüncesini 1990’lı yıllardaki gözlemlerine dayandırmaktadır. O yıllardan zamanımıza kadar birçok teknolojik yenilik meydana geldi. Her şeyden önce internet “her eve”, “her cep”e girerek hayatımızın orta yerine yerleşti.
Türkiye’de ancak yetmişli yıllarda tanıştığımız televizyon, doksanlı yıllara gelinceye kadar tek kanallı, bir nevi “öğretmen” gibi bizlere nasıl olmamız, nasıl konuşmamız gerektiği konusunda bir “model” oluşturuyordu. Özel televizyon kanallarının açılmasıyla çeşitli yaşam biçimleri ve şivelerin ekranlarda göründüğüne şahit olmuştuk. Artık halkın bir tek “öğretmeni” yoktu. Her zevke göre kanal ve içerik vardı ve oldukça da ilgi görüyordu.
Günümüzde televizyon hala Türk halkının ilgi gösterdiği bir araç olmakla birlikte bilgiye ve habere ulaşmak için tek araç değildir. Sosyal medya veya YouTube gibi araçlar artık herkesin elinin altında duruyor ve her yaş için ulaşılabilir durumdadır.
Artık çocuklar da yetişkinlerin ulaşabildiği cinsellik, şiddet gibi tüm içeriklere ulaşabiliyor; yaşları itibariyle duymamaları, görmemeleri gereken şeylere maruz kalabiliyorlar. Postman doksanlı yıllarda televizyon aracılığıyla her eve ulaşan içeriklerin çocuklar üzerindeki tehlikesine dikkat çekmişti. Oysa günümüzde aynı tehlike devam etmekle birlikte internet ondan çok daha travmatik sonuçlara yol açabilecek içeriklerle doludur.
Televizyon elbette bu anlamda masum değil ancak internetin içerikleriyle kıyasladığımızda nispeten daha “masum” bile kalabilmektedir.
Birkaç yıl önce çalıştığım okulda derste hayvanlara zarar verilmemesi gerektiğini, İslam’ın bu konudaki hassasiyetini anlatırken bir öğrenci kalkıp bir önceki gün haber kanallarında geçen bir hayvana yapılan işkenceyi ayrıntılarıyla anlatmaya kalkmıştı. Ben bu tür şiddet içeren haberleri izlememeleri gerektiğini söylediğimde, öğrenci haberi televizyondan değil internetten izlediğini söylemişti. Görüldüğü üzere şiddet her yerden evlerimize girmiş durumda.
Bu anlamda artık çocuklarımızın her zamankinden daha fazla korumasız olduğunu, zihinlerinin her gün çeşitli görsel ve işitsel içeriklerle kirlendiğine üzülerek ve kaygıyla şahit oluyoruz. Aileler çocuklarının midelerine giren gıdaların sağlıklı olması konusunda gösterdikleri özeni, zihinlerini dolduran içerikler konusunda da gösterseler keşke.
Evet çocuklarımızın çocukluğu yok oluyor, bizler ise seyrediyoruz. Postman bu konuda bir öneride bulunmuyor kitabında. Ona göre bir problemin nasıl ortaya çıktığını kavramak ve farkına varmak çözüme ulaşmada önemli bir eşiktir.
Her toplumun kültürel kodları ve kültürel krizlerle başa çıkma stratejileri farklı olduğu gibi her ailenin de kendine göre problemlerini çözme biçimleri farklıdır. Bu nedenle tek bir çözüm veya “sihirli bir iksir” olmadığını söyleyebilirim. Ancak genel anlamda kabaca birkaç öneri sunmak istiyorum:
Her şeyden önce kendimize ve çocuklarımıza karşı dürüst olmalıyız. Onlarla ne tür tehlikeyle karşı karşıya kaldıkları konusunda sık sık konuşmalıyız. Elbette önce kendimizden başlayarak onlara örnek olmalıyız. Nasıl ki kötü ahlaka sahip bir komşumuzu eve davet edip çocuğumuzun odasında onunla baş başa saatlerce kalması fikri bizi dehşete düşürüyorsa, ellerine internet araçları verilerek odalarında kalmalarına göz yummak da bizleri dehşete düşürmelidir.
Bilmeliyiz ki bir şeyi yasaklamak onu daha da cazip hale getirecektir. Küçük yaştan itibaren çocuklarımız ile iyi iletişim kurmayı başarmalıyız.
Postman’ın ifadesiyle “Çocuklar bilmediğimiz bir zamana gönderdiğimiz canlı mesajlardır.” Bu mesajların içeriğinin zengin ve dolu olması bize bağlı değil midir?
[1] Neil Postman, “Çocukluğun Yok Oluşu” Çeviren: Kemal İnal, İmge Kitabevi, 1995
İmsak | 05:53 | ||
Güneş | 07:16 | ||
Öğle | 12:30 | ||
İkindi | 15:10 | ||
Akşam | 17:33 | ||
Yatsı | 18:51 |
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|