Beşiktaş-Giresunspor Maçının Düşündürdükleri!
Kabul etmek gerekir ki günümüzde yapılan spor etkinlikleri için, spor ruhunun ötesinde, her yönden kazanmayı, kazanmayı, kazanmayı amaçlayan ve ona yönelik faaliyet gösteren bir sektörün adı olduğu söylenebilir. Kurthan Fişek’in deyimiyle sporun adeta “Spor sanayii”ne dönüştüğü görülmektedir. Spor olgusu, maç bileti ve malzeme satışlarıyla yalnızca Amerika’da, 1985 rakamı itibariyle yıllık cirosunun 130 milyar doları bulan dev bir iş kolu haline geldiği ifadesine dikkat edilirse konunun vaziyeti daha iyi anlaşılmış olur.
Bu sektörün/sanayiinin içinde yerini alan sporcuların, burada yer almanın hakkını vermeleri bir mecburiyettir onlar için. Bir defa burada günün en az 10-12 saatini bu sektörün belirlediği kurallar çerçevesinde çalışacaklardır. Burada bulunan her bir sporcu, adeta “Beyin ve kastan oluşan hassas bir makine, vücudunu araç olarak kullanan bir teknisyen, bir bilim adamı” haline gelmektedir. Bu işin içinde yer aldıktan sonra, artık işin normalliğini de ruhen ve bedenen kanıksamışlar demektir.
Böylesine bir keyfiyet içinde yapılan sporunun “oyun ve eğlence” olmadığı açık değil mi? Hele sporcu için artık bu iş, oyalanma ve vakit geçirme meşgalesi olmaktan çoktan çıkmıştır. Bu, kuralları, keyfiyeti, muhatapları itibariyle tam anlamıyla işin ta kendisi olmuştur. (Kurthan Fişek, “100 Soruda Türkiye Spor Tarihi” S.5,6)
Sporun hiç bir tanımında olumsuzluk öğesi görmek mümkün değil... Vurmak, kırmak, kan akıtmak, acıtmak, öldürmek, sonuca gitmek için her yolun meşruluğunu içselleştirmek asla spor olamazdı. Psikoloji biliminden tıp bilimine oradan toplum bilimine kadar hiç bir bilim asla olumsuzluklar içeren bir eyleme “spor” tanımlaması getirmemiştir.
Sporcunun hayat felsefesinin tezahürünü eylemlerinde görmek mümkündür. O, inandığı ve düşündüğü gibi yaşar. Şüphesiz bu bir kültürdür, hayata bakıştır. Sonuçta da sporcuların kanıksadığı ve toplumda yaygınlaşan değer yargıları oluşmaktadır.
Bütün bunları bize düşündüren olay, Süper Lig'in 14. Haftası, 27 Kasım 2021 tarihinde, Cumartesi günü oynanan Beşiktaş, Giresunspor maçındaki 4. goldür. Beşiktaş kendi sahasında oynarken 3-0 mağlup durumdaydı. Maçın 90. dakikasında Joey Champness 4. Golü attı. “Ne var bunda?” denecek bir durum değil, golün atılış pozisyonu görülünce. 90. dakikada Giresunspor rakip kaleye doğru paslarla giderken Beşiktaş kalecisi Mert Günok, sol dizindeki ön çapraz bağı koptu ve yere yığıldı. Bu duruma kayıtsız kaldı Giresunsporlu futbolcular. Joey Champness de önüne gelen topu bekletmeden boş kaleye gönderdi. Golle birlikte seyircinin tepkisi büyük oldu. Buna rağmen Giresunlu Sporcular golü sevinç içerisinde birbirlerine sarılarak kutladılar.
Onlar için sonuca gitmek her şeyden değerliydi. Bir sporcu yerde yatıyormuş, ayak yan bağları kopmuş, belki de kalpten gitmiş de olabilirdi, ama ne önemi vardı! Önemli olan sonuca gitmek ve 4. Golü atmaktı. Öyle mi? Yazıklar olsun sizin bu anlayışınıza, yazıklar olsun insanlığınıza! Hadi ülkemin ve güzel insanlarının güzel değerlerini bilmiyor bu yabancı futbolcu, ya siz? Siz de mi bilmiyorsunuz? Siz de mi yabancılaştınız? Sahi Giresunluların karşısına hangi yüzle ve nasıl çıktınız?
Fair- Play, centilmenlik mi dediniz, bunların hepsi meğer yazıda ve satır aralarında, tribünlere yönelik şov malzemeleri olarak kalmış sizlerin değer dünyanızda. Size göre yerde yatan en nihayetinde bir sporcu, öyle mi? Onun yerinde sizin de olabileceğiniz hiç mi aklınıza gelmedi? Ne oldu size, insanlığınızı bir gole mi sattınız? Bari hatanızı kabul edin ve özür dileyin, mazeretiniz kabahatinizden büyük olmasın. Oyuncularının bu konuda rahatsızlık duyduğunu düşünüyormuş sayın teknik direktör. Tabi saha içinde sevinçten naralar atarken, birbirlerine sarılıp zıplarken ne de çok üzgünlerdi(!)
Eminim Giresunlu kardeşlerim, futbolcularına, “Evet 3 puan, 4 golle alındı ama 4. Golle insanlık öldü. Değdi mi? Keşke küme düşseydik de sizin bu insani hareketten vazgeçişinizi görmeseydik” demektedirler. Çünkü ne Giresunspor yöneticileri ne de Giresun halkı bu olumsuzluğu hak ediyor. “Giresunspor kulübü, centilmenliğiyle adından söz ettiren bir yönetime sahipti. Henüz ligin başında, kulüp olarak 2020 yılında kazanılan fair play ödülünü, sezonun 3. haftasında kendi evinde oynanan Trabzonspor karşılaşmasında törenle almıştı. Ödül Başkan Hakan Karaahmet’e takdim edilmişti.
O yıl TFF 1. Lig’de mücadele eden Giresunspor, Osmanlıspor maçında rakip takım oyuncusu Jovan Blagojevic’e çok sert bir faul yaparak kırmızı kart gören Bekir Yılmaz’ı kadro dışı bırakmış, ardından yönetim ‘Bu ilke ve duruşumuzdan asla taviz vermeyeceğimizi, camiamıza saygıyla sunarız’ diye açıklama yapmıştı. Ayrıca Osmanlıspor Kulübü ve Jovan Blagojevic’ten özür dilemişlerdi.
Yönetimi böylesine Fair Play anlayışı içinde olan bir kulübün takımı, Beşiktaş maçında o hatayı nasıl yaptı, anlamak zor. Ancak bu olay o kadar çok konuşuldu ki belki de bir dönüm noktası oldu. (Bundan ders çıkaran Giresunspor) Ziraat Türkiye Kupası’nda 2. Lig ekiplerinden Ankara Demirspor ile oynadığı maçta Ankara ekibinin kalecisi, Beşiktaş maçındakine benzer bir şekilde kalesine dönerken sakatlanıp yerde kaldı. Giresunsporlu Çekdar Orhan, kaleye gitmek yerine topu taca atıp oyunun durmasını sağladı.” (Remzi Yılmaz, TSA Yayın Danışmanı, https://turksporajansi.com/2021/12/03/her-serde-bir-hayir-vardir/ )
Madem insanlık dedik, madem insani değerler dedik, o zaman dünya çapında bir örneği hatırlatalım ve hatta yazıp başucumuza koyalım ve her gün okuyalım da bazı değerlerin insanlık adına her şeyden önemli olduğunu unutmamak üzere zihnimizdeki yerini alsın.
Mısırlı sporcu Muhammed Ali Rashwan 1984’te Los Angeles’ta düzenlenen uluslararası olimpiyatlarda yarışmaktadır. Finalde Judonun çok önemli bir ismi olan Yasuhiro Yamashita ile karşılaştı. Otorite ve seyircilerde genel kanaat, Rashwan’ın maçı kazanacağı yönündeydi. Çünkü bir önceki maçta Yamashita, çok önemli bir sakatlık yaşamış ve bacağında bir kas yırtılması olmuştu. Değil maç yapmak yürümede bile zorluk çekiyordu. Fakat, Rashwan, prosedüre tamamen uygun olduğu halde rakibinin sakat bacağına değil bir vuruş, bir hamle dahi yapmadı ve sonunda maçı kazanan Yamashita oldu.
Daha sonra neden hamle yapmadığı soruldu. İsteseydi sakatlığı kullanıp o bacağa yüklenerek müsabakayı kazanıp altın madalyayı da alabilirdi. Neden bunu yapmadığı soruldu. Gazetecilere şu muhteşem cevabı verdi: “Ben Müslümanım. Benim dinim insana zarar vermeyi yasaklar. Eğer o durumdayken bir de ben oradan yüklenip oraya vursaydım, sakat kalabilirdi. Madalya için bunu ona yapamazdım.” (Kaynak: https://pixabay.com/)
İşte değer ve işte insanlık! Hayat için bundan daha büyük ve daha yüce bir değe ve davranış olabilir mi? Hangi madalya ve hangi sportif veya başka bir başarı insandan, insan sağlığından daha önemli olabilir?
Kaynaklara göre 50.000’den fazla Japon, onun bu tavrından etkilenerek Müslüman oldu. Aynı yıl Uluslararası Fairplay Komitesi tarafından ödüle layık görüldü.(Muhammed Yusuf Kaba, https://www.bidunyahaber.org/ornek-bir-musluman-ahlakinin-spora-yansimasi-muhammed-ali-rashwan/)
Her ne iş yapıyor olursa olsun, insana değer veren bir anlayışı özümseyen bireylerin oluşturduğu toplumlar, huzurun kaynağıdır. Bunda şek ve şüphe yoktur.
İmsak | 06:03 | ||
Güneş | 07:28 | ||
Öğle | 12:33 | ||
İkindi | 15:07 | ||
Akşam | 17:29 | ||
Yatsı | 18:49 |
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Yazdıklarınızın altına imzamı atıyorum.