10.08.2020, 09:10 96

Can Dündar’ı Böyle Tanımıştık!     

  Yazılarını okurum, kitaplarını da… Kalemi kıvrak, yazıları içten ve duyarlı… Olaylara tepkisini beğenirim. Duruşu hoşuma gider… Tespitleri ve yorumları yol göstericidir… Bu nedenle, beğendiğim yazılarını keser saklarım. Bazılarını paylaşmak istiyorum:

3 Mayıs 1999 tarihli Sabah Gazetesinde yayınlanan “Kirli eller mi sıkma başlar mı?” başlıklı yazısında toplumun sorunlarına eğilir:

            “Uzlaşma yerine inatlaşma... Hazırlık yerine şaşkınlık… Ustalık yerine beceriksizlik… Çare yerine gerginlik…

            …Ana dilde yayın ve eğitim hakkı isteyenler dayandı kapıya… Meclis yine konuyu tartışmak yerine, görmezden gelmeyi tercih etti. Sonunda o dil, kürsüye çıkınca yaka paça indirmek zorunda kaldı. “Dillendirenler” hâlâ içerdeler. Şimdi sıra türbanlılarda…

            …Meclis, türban sorunu kapısına dayanınca ayağa kalkıyor, çare yerine kavga üretiyor.

            …..

            “Onlar gelse bizim başımızı açmamıza izin verirler mi” kaygılarıyla demokrasiyi totaliter rejimler düzeyine indirme huyundan ne zaman vazgeçeceğiz? Bu “rejim elden gider” paranoyasını ne zaman aşacağız? Asıl tahribatı, eli kanlı boynu kravatlı olanların yaptığını ne zaman anlayacağız?..”

***

            Aktüel’de yayınlanan 15-21 Mart 2001 tarihli “çocuklar inadına sokağa!..” yazısıyla çocuk eğitimi konusundaki duyarlılığını ortaya koyar:

            Oğlumun izlediği çizgi film kanalındaki bir tanıtım fragmanı dikkatimi çekiyordu:

            Ekranda sevimsiz bir kardan adam atkıyla boğazlanırken, can sıkıcı bir kadın sesi aynen şöyle diyordu:

            “Günler soğuk algınlığı ve sıkıntıyla geçiyor. Kardan adamı öperek eğlenemezsiniz. Tam tersine canınız yanar. Hem bizimle eğlenmek varken, niye bir kardan adamı öpmek isteyesiniz ki… En sevdiğiniz çizgi film kahramanları Fox Kids harikalar diyarında sizi güldürmeğe hazır. Bu kışı arkadaşlarınızla geçirin.”

            Bizim kırk yıllık sevimli kardan adam, birden öptüğü çocukların canını yakan ceberut bir kahramana dönüşmüştü. Çocuklar kış günü sokağa çıkıp kartopu oynayacaklarına evde hiç hareket etmeden televizyona gözlerini dikip örümcek adamın serüvenlerini izlemeliydiler.

            …..

            Bahçenin yerini televizyon, “kocabaş”ın yerini “robot köpek”, “çember”in yerini otomatik topaç aldı. Nihayet şimdiki miniklerin hayatla son damarı da koparılıyor: Çocuk doğadan kovuluyor…

            Kuralsız, özgür, başına buyruk, düşe kalka büyüyeceği bir doğal yaşam yerine, onları evde, kreşte, okulda kampa sokup hayatla, parayla, başarı hırsıyla erken tanıştıracak bir yarışa hazırlıyoruz. …(Böylelikle) yarına yalnız ve bunalımlı çocuklar hazırlıyoruz.”

***

            2 Nisan 2002 tarihli Milliyet’de yayınlanan “Barış sahipsiz değil!” adlı yazısında şunları söyler:

            “Ocakta Haaretz gazetesinde yayımlanan bir ilanda, İsrailli yedeklerden 52 subay ve erin imzaladığı şu satırlar vardı:

            “Bizler, işgal topraklarında aldığımız emirlerin, bize aşılanan tüm ulusal değerleri yok ettiğini gördük. İşgalin bedelinin, İsrail ordusunun insani karakterini yitirmesi ve tüm İsrail toplumunun ahlaki çöküşü olduğunu düşünüyoruz. Bir halkın tümünü hâkimiyet altına almak, yurdundan etmek, aç bırakmak, aşağılamak amacına ortak olmayacak, bir daha 1967 sınırları ötesinde savaşmayacağız.”

            Bu gün Miloseviç’i katliamdan yargılayan dünya, herhalde yarın Şaron’u da tarihin sanık sandalyesine oturtacaktır.

            O zamana kadar yer yüzünün onuru, bir avuç barış gönüllüsüne emanet!..”

Can Dündar bu yazısıyla insanlık onur ve haysiyeti adına önemli bir konuya temas etmiş, önemli sözler söylemiş ve tavırlar sergilemiştir.

***

            Kime dokunursa dokunsun, gerçeği, doğruyu söylemekten geri durmadığını görüyoruz. 21 Ocak 2003 tarihli Milliyet’de yayınlanan “Şeyhin şeysi” yazısı bu kabil yazılardandır:

            “Gördüğünüz gibi, sosyetede de işler tarikattan farklı değil.

            Sadece şehrin varoşlarından merkeze doğru gelindikçe söylem değişiyor:

            “Harem” yerine “Garsoniyer”; “Gecelik nikâh” yerine “Kaçamak”, “Sübyancılık” yerine “Lolitacılık” deniliyor. Aslan zekeri yerine viagra çiğneniyor. Tavşankulağının yerini kimyon tohumu alıyor. Ötesi aynı hastalık.

            Bir katmanda şirketleşen evlilikler, küçük kaçamaklara göz yumarak dağılmaya direnirken, bir başka katmanda eşini şeyhe emanet etme formülleri üretiliyor…”

            Benzer bir konuyu 29 Nisan 2008 tarihli Milliyet’deki “Cemaate rezil olmayalım” adlı yazısında da işlemiştir…

***

17 Temmuz 2003 tarihli Milliyet Gazetesinde yayınlanan “Lolita İhtilali” yazısında, Gazetelerin haberleriyle toplumun tefessühünü/bozulmuşluğunu hayretler içerisinde kalarak bizlere anlatır. Bunda da asıl sorumluları işaret eder:

            Milliyetin 3. Sayfa haberi:

            “12 yaşındaki kız internette tanıştığı adama kaçtı.” Başka sayfasında:    “Edirne de sevişirken görüntülenen liseli kızın fotoğrafları…” ve Türkiye’nin dört bir yanından 12-13 yaşında küçük kızlara tecavüz haberleri… Madalyonun bir yüzünde ağzı salyalı sübyancılar var.

            Peki diğer yüzünde?..    Alttan alta inanılmaz bir “Ergen ihtilali” yaşadığımızın farkında mısınız?

***

            Son zamanlarda bir lise balosunda bulundunuz mu hiç? Gitseniz, gördüğünüz ağır makyajlı, cesur dekolteli, yüksek topuklu, cep telefonlu kızların 16-17 yaşında olduğuna inanabilir miydiniz acaba?          Levent’de bir estetik kliniğinde görevli bir uzmanla görüştüm. Dinlediklerime inanamadım:

            “14-15 yaşında kızlar ana babalarından habersiz gelip kaşlarını kaldırmak, fazla yağlarını aldırmak, selülit tedavisi yaptırmak istiyor” muş.

            Geçenlerde bir kız elinde Angelina Jolie’nin fotoğrafıyla gelmiş ve “Bunun gibi dudak istiyorum” demiş. 18’lik bir lolita da göğüslerini büyütmek için yalvarmış.

……

            Özellikle varlıklı kesimden gençler, lise çağında özentiyle büyük ve seksi görünme derdine düşüyor. Karşı cinsi de sadece bir seks nesnesi olarak görüyor.         Anneleri mi? Onlar da kızlarının ponponlu çorapları ve lastik ayakkabılarıyla genç görünme çabasında… Küçükler büyük, büyükler küçük görünmek için yarışıyor adeta…

***

            Kimseyi suçlamayalım; bu tablo bizim eserimiz: İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkeden ne bekliyordunuz ki? Kafasını çalıştıranların kafasını koparırken, kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir toplumda nasıl çocuklara “Göğsünü değil, kütüphaneni büyüt” öğüdü verebiliriz ki?

            Yasak çare değil… Beyin faaliyetine itibar kazandırmaya ve öncelikler konusunda topyekün bir hesaplaşmaya ihtiyacımız var.”

Vicdani ve toplumsal duyarlılıkla kaleme aldığı bu satırların sahibi Can Dündar’ı biz böyle bildik ve böyle tanıdık: Kişilikli, hassas ve tüm olumsuzluklara karşı onurlu duruş ve bakışın sahibi olarak… Ya şimdi? Onu da, sonraki yazımızda paylaşalım…  (28 Ekim 2013)

Yorumlar (0)
sanalbasin.com üyesidir
18
açık
Namaz Vakti 23 Kasım 2024
İmsak 05:55
Güneş 07:19
Öğle 12:30
İkindi 15:09
Akşam 17:32
Yatsı 18:50
Puan Durumu
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Whatsap İhbar Hattı