Cezaevi Notları
Pişmanlık Fayda Eder
Sanırım 2003 yılı idi. Adalet Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın arasında imzalanan protokol gereği cezaevindeki tutuklu ve hükümlülere din dersi vermek ve istemeleri halinde dini sorularına cevap vermek için görevlendirilmiştim.
Şimdi nasıldır bilmiyorum ama o yıl bulunduğum şehirdeki cezaevinde en az üç tane çocuk koğuşu da vardı. Yaş aralığını tam olarak bilmiyorum. Ancak sonuçta tamamı 18 yaşından küçük belki 14-15 yaşlarında genç çocuklardı. Hangi sebeple içeriye girmiş olurlarsa olsunlar çocukların cezaevine düşmüş olmaları hep içimi acıtmıştır.
Hafta içi dört gün gittiğim cezaevi görevimin 2 ya da 3 gününü çocukların bulunduğu koğuşlara ayırıyordum. Bunun sebebi ise küçük yaşta yapılmış hataların kalıcı hale dönüşmesini belki önlerim diye düşünmemdi.
O gün de yine bir çocuk koğuşuna girmiştim. Çoğunluğu daha önce hiçbir caminin içerisine girmemiş, İslam ve ahlak ile ilgili hiçbir telkinle karşılaşmamış ya da çok yetersiz karşılaşmış çocuklara selam verip, getirdikleri plastik sandalyeye oturdum.
Aslında yaptığım şey onlara vaaz etmek değildi. Sadece hal ve hatırlarını sorup, onları gerçekten sevdiğime ve onlara olan yakınlaşmamda samimi olduğumu göstermekti. Açıkçası hala da aynı samimi duygular içerisindeydim.
Bir yere ziyarete gitmişseniz, ev sahibinin ikramını kabul etmemek nezaketsizliktir. O şartlarda bu çocukların ikram edecekleri çok fazla seçenekleri yoktu. “Bir bardak suyunuzu içerim.” dediğimde içlerinden birisi koşar adım gidip sarı renkli bir plastik bardağa musluktan su doldurup getirdi. Aslında bardağın sadece dışı sarıydı. O da kirden siyahla karışık bir sarı. Bardağı aldım. Ağzıma götürmeden içerisine bir baktım. Açıkçası bardağın içi kirden simsiyah olmuştu. Şimdilerde çokça lafını edip durduğumuz hijyen hak getire…
Aman Allah’ım! Bu bardağın içerisinde akla gelmedik mikropların bulunacağını düşünmek müneccimlik olmayacaktı. Zira bardağın içindeki kir her şeyi açıklıyordu. Ancak ilk iletişimin kurulma yolu da sanki o suyu içip içmeyeceğime bağlıydı. Anlık bir tereddüt ve duraksamadan sonra içmeye karar verdim.
“ Ya Rab şifa niyetine Bismillah” diyerek suyu içtim. İlk bağ kurulmuştu. Etrafımı çepeçevre sarmış bu çocuk ve gençlerle koyu bir muhabbete başlamıştık bile. Hangi sebepten burada olduklarını sormak uygun da değildi. Âdetimiz de değildi. Bununla birlikte muhabbet ilerledikçe kendileri bir şeyler söylemeye başladılar. Hırsızlık, gasp, uyuşturucu satışı yani torbacılık vs…
Ben ise onların vücutlarındaki dövmelere, jilet benzeri kesici aletlerle vücutlarına attıkları kesiklerin oluşturduğu yaralara bakarak bu genç ve çocuklara neden ulaşamadığımızın iç sorgulamasına çoktan başlamıştım.
Muhabbet esnasında neredeyse tamamına yakınının daha önce doğru ve yeterli bir din eğitimi almadığını, ailesinde böylesi bir örnekliği hiç görmediklerini öğreniyordum. Hatta çok büyük kısmının hayatında bir defa dahi camiye girmemiş olduğunu öğrenmiş olmanın şoku bana çok ağır gelmişti.
Anne baba ilişkilerini sorduğumda; babasının ve ailesinin günlerce eve gelmese kendisini arayıp sormadığını söyleyen bir çocuğun, aranıp sorulmaya dair özlemi gözlerinden ve beden dilinden o kadar okunuyordu ki ne diyeceğimi bilenmedim. Belki bir defa “neredeydin oğlum” denmeyi beklemiş bir çocuk yürek.
Açıkçası hırsızlık suçuna dair hırsızlar jargonunun bu kadar geniş olduğunu ve bu çocukların bunları biliyor olmalarını öğrenmek de beni çok şaşırtmıştı. Askı, kilit patlatma, silkeleme, tırnakçılık vs.. bunlardan bazılarıydı. Paraya kolay ulaşmanın yolu olarak gösterilerek yönlendirilen ve kullanılan bu çocukların hırsızlığa teşvik ediliyor olması istemesem de anlaşılabilir bir şey gibi geliyor. Ancak 13-15 yaşlarındaki çocukların gasp suçu ile hapiste olması geçekten çok şaşırtıcı gelmişti.
Mahcup Gözler;
Yarı muhabbet yarı nasihat ile kaynaştırılmış sohbet devam ederken, hep kenarda kalmaya özen gösteren bir genç çocuk dikkatimi çekmişti. Utangaç hali “ben aslında buraya ait değilim” duruşundaydı. Başı önünde duruyor, zaman zaman gözgöze geldiğimizde ise gözünü benden kaçırıyordu. Sanki suçüstü yakalanmış ve büyük bir pişmanlık içerisindeymiş gibi.
Bir şekilde ona seslendim. “Senin adın neydi? Sen nasılsın? gibi bir şeyler sormaya çalıştım. Daha kendisi cevap vermeden koğuştakiler koro halinde “Hocam O hocadır” diye seslendiler. Doğrusu şaşırmıştım. Nasıl yani? Dedim
Adının Ahmet olduğunu öğrendiğim mahcup delikanlı anlatmaya başladı;
“Hocam ben köyde büyüdüm. Ailem fakirdi. Köyde iken camide hocadan Kur’an öğrendim. Namaz kılmayı ve sureleri öğrendim. Sonradan bu şehre geldik.” Diye anlatınca ben şaşkınlıkla “ peki buraya nasıl geldin” diye sormak istedim. Ancak sormadım. Ancak o anlamış olacak ki devam etti;
“ Hocam buraya da şehre yeni geldiğimde tanımadan dâhil olduğum bir arkadaş grubuna uyarak bir başkasının çok az bir parasını zorla elinden aldığım için düştüm. Yani yaptığım iş gasp suçuna giriyormuş. Aslında şimdi çok pişmanım. Zaten ilk suçumdu. Ancak böyle bir yanlış yaptım.” Diyerek cezaevinde bulunuş nedenini de anlatıvermişti.
Elbette ben hâkim ya da savcı değildim. Dolayısıyla yargı hükmü veremezdim. Ancak bu genç çocuğun gözlerindeki pişmanlığı kim olsa anlardı.
Bu arada etraftaki diğer çocuklardan birisi söze girdi: “ Hocam Ahmet namazlarını da kılıyor.” Diye bir bilgi de verdi.
Gönlümden bu gençlerimizi hata ve suçlardan uzak tutması için Rabbime dua ede ede koğuştan ayrılmıştım.
Bir yıl sonra
Bu cezaevi görevi yaklaşık 6 ay sürdü. Bu süre içerisinde çocuk koğuşlarına gidip gelişlerim devam etti. Ahmet ile de defalarca görüştüm. Cezaevi görevinin üzerine 6 ay da kısa dönem askerlik hizmetini bitirip dönmüştüm. Askerden döndükten sonraki ikinci hafta olacak sanırım Cuma namazı kılmak için gittiğim bir camiden çıkıyordum ki bir genç yanıma geldi. “ Selamunaleyküm hocam beni tanıdınız mı?” diye sımsıcak bir gülümseme ile karşımda durdu.
Baktım baktım bu yüz bir yerlerden tanıdık geliyordu. Ancak çıkartamamıştım. Neden sonra kim olduğunu çıkartamasam da cezaevinden olabileceğine dair bir tahmin aklıma geldi. “ Cezaevinden mi?” diye sordum.
“ Evet, hocam cezaevinden Ahmet” diye cevap verdiğinde hatırlamıştım.
“ Ahmet seni hatırladım. Nasılsın, ne oldu? Ne yapıyorsun şimdi?” diye soruları ardı ardına sıralayıvermiştim.
“ Hocam hapisten çıktım. Şimdi eski arkadaşlarımla bir ilişkim yok. Amcaoğullarım inşaatlarda sıvacılık yapıyor. Ben de onların yanında yevmiye ile çalışıyorum yani helal para kazanıyorum.” Diye bir çırpıda ve mutlulukla anlatıvermişti.
Allah biliyor ya genç bir yüreğin adımlarının suçta sabit kalmayıp helalde devam etmiş olmasından duyduğum mutluluk tarifsizdi. Genç kardeşimin boynuna sarıldım.
Bir hikâyenin mutlu bitmesinde küçüklükte atılan ahlak ve iman tohumlarının etkisine şahitlik etmek çok muhteşemdi.
Ahlak, iman ve doğru örneklik tohumları atabilenlerden olalım diye dua ile…
09 Ağustos 2022
Osman HAZIR
ABANOZ
İmsak | 05:55 | ||
Güneş | 07:19 | ||
Öğle | 12:30 | ||
İkindi | 15:09 | ||
Akşam | 17:32 | ||
Yatsı | 18:50 |
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|