HAYDİ O KAPIYA!
“Bir kapı…
Tek kapı...
Biricik sığınak...
Huzurun doğum yeri...
Umudun, ferahın ve felahın ana yurdu...
Bir kapı...
Her daim açık. Hem herkese açık. Hem şefkatle, re'fetle açık. Hem öylesine açık ki ne vakit gelsen ‘yine mi sen?’ denmez. Hiç kimse geri çevrilmez. Sen yeter ki ona varmayı bil! Sen yeter ki ona vurmayı / onu çalmayı bil! Sen yeter ki edeple, muhabbetle orada kalmayı bil!
Bir kapı...
Üzerinde yok bir anahtar. Ona yönelmen yeterli, bakman yeterli, değmen yeterli. Sen yeter ki iste, düşünmen bile yeterli. O sana açar kanatlarını. Buyur eder seni bostan-ı cinana. Rahmanî iltifatlara gark eder hücre hücre seni. Ağarlar seni bir sevgili edasıyla. İhya eder seni sonsuz muştularla. Mevsimin hep bahar olur. Hep gül kokar her yerin. Hep böyle güzel olur, hep böyle güzel kalır en kuytu köşelerin. Gazel olur hazanların; güneşler açar ayazların. Sonsuzluğun seyyahısın ya işte orada biter yolculuğun. Sona erer garipliğin, sona gelir misafirliğin. Zira kapıdaki levha sana seslenir: ‘Evine hoş geldin.’ “
Bu kapı hiç uzak değil arkadaşım. Bir adımlık bir mesafede. Bir mesafe de yok aslında. Hemen yanı başında. Bin bir vesileyle tam karşında. Sadece gönülden bir niyetine bakar her şey. Bismillah deyip yola bir düşmene bakar. İradenle bir yürümene bakar. Eşiğine bir varmana bakar. Varıp hayret ve hasretle huzura bir durmana bakar...
Başka kapı yok arkadaşım. Bütün kapıların böylesine kilitlenmiş ve düğümlenmiş olduğu bir vakitte sana, bana, herkese inan başka bir kapı yok. Bir ömür boyunca uğruna nice emekler verdiğimiz, çilesini çektiğimiz ve zaman zaman yandığımız hangi kapı açık kaldı ki bize? Hangi kapı eninde sonunda yüzümüze kapanmadı? Adına mal dedik, mülk dedik, geçim-maişet dedik, şan-şöhret dedik, servet dedik, siyaset dedik, güç dedik… Söyle hangisi çarpılmadı yüzümüze? Hangisi yarı yolda koymadı bizi? Hangisi aldatmadı, boş yere oyalamadı bizi? Hangisi asıl vazifelerimizi unutturmadı? Hangisi bizi sarhoş edip asıl hedeflerimizden saptırmadı? Hangisi bizi, bizden etmedi? Hangisi bizi, bize düşürmedi? Ve en önemlisi hangisi bizi, asıl kapımız olan bu kapıdan uzaklaştırmadı?
Olmuyor arkadaşım, olamadı. Şimdiye kadar vardığımız hiçbir kapı iyi bir yere götürmedi bizi. Çünkü o kapılar aslında kapı bile değildi. Ama biz öyle gördük, öyle anladık ve öyle yaşadık. Şimdi arkamıza dönüp şöyle bir bakınca içimizden bir ses diyor ki: O kapılar yanlış kapılardı. Çünkü o kapılar bize ait değildi. Biz, bizim sandık ve bu yüzden hep aldandık. Aldanırken bile farkında değildik. İmtihanımızdı bu, bilemedik ve kaybettik. Bu suretle de bir defa daha aldandık ve bir kez daha kaybettik.
Şimdi önümüzde bir kapı var, bir fırsat var. Ya da şu hayatımıza bembeyaz bir sayfa diyelim. Üç Aylar. Rahmet Mevsimi. O bir ve tek kapıya güzel bir vesile. Hem de ne güzel bir vesile. O kapıya sen “rahmet, merhamet kapısı” de; ben “herkes için tövbe kapısı” diyeyim. İkimiz de isabet ederiz.
Bitirelim mi artık?
Ne dersin? O kapıdaki levha bize de bir gün, kısık da olsa bir ses verir mi? Şu darmadağın halimize ve her halimize rağmen “Evine Hoş Geldin” der mi bize?
Madem "her zaman için bir umut var" diyorsun haydi o zaman, haydi O Kapı'ya!
İmsak | 06:03 | ||
Güneş | 07:28 | ||
Öğle | 12:33 | ||
İkindi | 15:07 | ||
Akşam | 17:29 | ||
Yatsı | 18:49 |
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|