MEDYA DİLİ VE KIŞKIRTICI SÖYLEM-LER
Yıllarca kendilerine yapılan haksız ve baskıcı söylem ve davranışlardan rahatsız, hatta mağdur olan “bizim mahalle”yi temsil edasındaki çevrelerin durumu maalesef içler acısı.
Özellikle ciddi bir medya gücüne ulaşmış durumda oldukları için zamanında başkalarını suçladığımız ifadeyle “tekelleşmiş” durumdalar.
Eskinin şımarık, yüzsüz “havuz medyası” tabiri, bizimkilerin üzerine cuk diye oturmuş gibi görünüyor.
İstedikleri her türlü algıyı oluşturabilecekleri bir konjonktür içerisindeler. Bunu da çok iyi(!) kullanıyorlar.
Yıllarca adalet ve eşitlik talepleriyle “hak arama mücadelesi” içerisinde olduklarını, gücü ellerine aldıklarında ne çabuk unuttular.
Mahallenin ezeli hasmı çevreleri, başlarına gelen her şeyden sorumlu tutuluyorlardı. Şimdi de misliyle mukabele ederek, onları kışkırtıyor ve sindirmeye gayret ediyorlar.
Aslında kin ve intikam hırsıyla yapılan her yaklaşımın nihayetinde zarardan başka bir şey olmadığını -bizzat kendilerine zamanında reva görüldüğü için- de çok iyi bilmeliler.
Tablo hiç de iyi değil. Bugüne kadar neye maruz kalınmışsa “aynısını, fazlasıyla yapmaktan çekinmeyen” bir tavır var.
Herhangi bir haberin paylaşımında bile yalan-doğru olmasına aldırış etmeden yalnızca “işe yarayıp-yaramadığına” bakılıyor.
Hatırlayacaksınız. Geçtiğimiz günlerde refikimiz bir yayın organının, 30 Ağustos törenleriyle ilgili “devlet erkânı Anıtkabir'de” başlığını “Anırkabir” şeklinde yazması hayli gündem oldu.
Bir tür “paralel adalet yapılanması” olan sosyal medya üzerinden gelen tepkiler üzerine, “yazım hatası” olduğu söylenerek savunmaya geçildi.
Muhtemelen tepkiler çığ gibi büyümemiş olsaydı böyle bir açıklama ihtiyacı hissedilmeyecekti.
Daha önce de faturayı camianın ödediği, birçok infiale neden olan başlık ve haberler, zihinlerde ve arşivlerde duruyor.
Bu konudaki tartışmaların da esasen suni gündemi besleme adına tekrarlandığı görülüyor.
Her kim toplumda lehte ya da aleyhte bir infial oluşturmak istiyorsa elindeki en güçlü koz genelde “karşıdakinin kutsal değerleri” oluyor.
Bu tavrı kabul etmek ve makul görmek mümkün değil. “Anırmak” ifadesi ne oraya gidenler ne de gidilen yer için kullanılabilecek bir tabir olmamalı. Her şeyden öte kim olursa olsun bir ölünün arkasından alay etmek hiç doğru değil.
Evet bu ülkede yıllarca resmi ideoloji şemsiyesi altında kanunsuzluklar, baskılar ve insanlık dışı adaletsizlikler yapıldı.
Ancak yapılanlar dün de kimseye fayda getirmedi bugün de getirmeyecek. Yapanlar da iflah olmadı.
Tarihi olayları ve şahsiyetleri -bugün için çatışma gerekçesinin dışında tutarak- olumlu ve olumsuz yönlerini doğru analiz ederek incelemek ve ele almak gerekir.
Aksi halde bu şekilde karşı tarafı ötekileştirmeye çalışarak tarihi bir olaydan düşman üretme gayreti, faydadan ziyade suni tartışmalar oluşturarak ülkeyi kutuplaştırma ortamına taşıyacaktır.
Eski baskıcı medyanın yıllarca yaptığı, herhangi bir konuşma veya cümlenin içinden, bir kelime veya cümleyi cımbızla seçerek konuşmanın tümüne teşmil etme hastalığı günümüzde de tekrarlanıyor.
Bahsi geçen işler, yalnızca bir yayın organına mahsus da değil. Yeni “havuz medyası”nın tümünde bu tür kutuplaştırıcı bir dilin olduğu aşikâr. Gün geçmiyor ki bununla ilgili kötü örneklerle karşılaşmayalım.
Toplumu germek için her türlü argümanı kullanmakta beis görmeyen bu çevreler, sözde İslamcılıkları adına cihat yaptıklarını zannediyor olabilirler.
Her türlü yalan-yanlış, iftira ve itham üzerinden karşıdakileri susturmaya çalışan bu anlayışın yanlışını kendilerine söyleyebilecek bir mekanizma da maalesef ki yok.
Son olarak; Bosna lideri Bilge Kral merhum Aliya Izzetbegoviç’in “Savaş ölünce değil düşmana benzeyince kaybedilir. Siz, siz olun zalimle mücadele ederken ona benzemeyin” sözünün anlamını yaşayarak(!) öğreniyoruz.
İmsak | 05:54 | ||
Güneş | 07:18 | ||
Öğle | 12:30 | ||
İkindi | 15:10 | ||
Akşam | 17:32 | ||
Yatsı | 18:51 |
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|