Myanmar depremlerinde ölü sayısı 1002'ye, yaralı sayısı 2 bin 376'ya yükseldi Myanmar depremlerinde ölü sayısı 1002'ye, yaralı sayısı 2 bin 376'ya yükseldi
Filistin Direnişi’nin Trump’ın bu ifadelerine karşı tutumu oldukça sert. Halkın yerinden ayrılmayacağı sürekli olarak dillendiriliyor. Konu bağlamında Filistinli yazar Dr. Emira Fuad Nahhal Milli Gazete için bir yazı kaleme aldı.
Yazının tamamı şu şekilde;

Tercüme: Hamza Korkmaz
 
‘’ Gazze Şeridi onlarca yıldır Filistin-Siyonist çatışmasında kilit bir eksen olmuştur. Birbiri ardına gelen Siyonist hükümetler, boğucu ablukalardan yıkıcı savaşlara kadar çeşitli yollarla Şeridin demografik ve siyasi gerçekliğini yeniden şekillendirmeye çalışmışlardır. Bunların en sonuncusu 15 aydan uzun bir süre boyunca Gazze halkına karşı uygulanan soykırımdır. Bu bağlamda, ABD Başkanı Donald Trump yönetimi tarafından ortaya konan Gazzelileri yerinden etme planı, Filistin meselesinin ele alınışında daha aşırı bir yaklaşımı yansıtmakta ve Gazze'yi nüfusundan arındırmayı ve Filistin halkının tarihsel hakları pahasına zorlayıcı çözümler dayatmayı amaçlamaktadır.
Yerinden etme planı henüz teorik aşamada ve resmi olarak kabul edilmemiş olsa da, altyapının sistematik olarak tahrip edilmesi de dahil olmak üzere sahadaki Siyonist politikalar, Filistinlileri Gazze'yi zorla terk etmeye zorlayacak koşullar yaratma girişimini ortaya koymaktadır. Washington ve Tel Aviv'deki karar verici çevrelerin, bölgede radikal bir demografik değişim yaratma girişimi olarak görülen Gazze sakinlerinin Mısır ve Ürdün gibi komşu ülkelere kitlesel olarak göç ettirilmesi senaryolarını tartıştığını gösteren raporlar ortaya çıkmıştır.
Trump'ın planı, insani ve güvenlik boyutunun ötesine geçen ve bölgedeki siyasi ve coğrafi gerçekliği yeniden çizmeye kadar uzanan bir dizi stratejik hedefe ulaşmayı amaçlamaktadır. Siyonist perspektiften bakıldığında Gazze Şeridi kendisine sürekli bir tehdit oluşturmaktadır. Filistin direnişi, Siyonist çıkarlara hizmet eden her türlü çözüm vizyonunun önünde bir engel teşkil etmektedir. Bu nedenle Gazze'yi nüfusundan arındırmak, direnişin fiili varlığına son vermenin ve Filistinlileri direnişin devamını destekleyen her türlü kuluçka ortamından mahrum bırakmanın etkili bir yolu olarak görülmektedir.
İsrail ayrıca yerinden etmeyi bir güvenlik ve ekonomik yük olan Gazze Şeridi problemine radikal bir çözüm olarak görmektedir. Çünkü şu anki durum ister tekrarlanan askeri operasyonlar ister yıllardır uygulanan abluka yoluyla olsun, sürekli askeri aşınma anlamına geliyor. Nüfusu yerinden ederek İsrail bu yükten kurtulabilir ve ister doğrudan işgal yoluyla ister nüfusun Şeride geri dönmemesini sağlayacak alternatif güvenlik düzenlemeleri yoluyla Şerit üzerindeki mutlak kontrolünü dayatabilir.
ABD'nin bakış açısına göre Filistinlilerin yerlerinden edilmesi, oldu bittiye dayalı çözümler dayatarak Filistin davasını tasfiye etmeyi amaçlayan daha geniş vizyonun bir parçasını oluşturmaktadır. Filistinliler Mısır ve Ürdün gibi komşu ülkelere yerleştirilerek Filistin meselesi siyasi bir çatışma olmaktan çıkarılacak ve uluslararası yardım yoluyla halledilebilecek insani bir krize dönüştürülecektir. Bu, Filistinlilerin tarihi haklarını görmezden gelen ve onları çevre ülkelere entegre etmeyi amaçlayan, böylece bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik çağrıları sona erdiren ABD'nin Filistin meselesine “alternatif çözümler” bulma yaklaşımıyla uyumludur.
Ayrıca demografik boyut da İsrail'i yerinden etme senaryosunu desteklemeye iten en önemli faktörlerden biri. Tel Aviv, dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri olan Gazze Şeridi'ni uzun vadeli bir demografik tehdit olarak görmektedir. Bölgedeki Filistinlilerin sayısının azaltılması “Yahudi devleti” projesine hizmet etmekte ve gelecekteki herhangi bir denklemde İsrail'in nüfus üstünlüğünü güçlendirmektedir.
Gazze Şeridi nüfusunun yerinin değiştirilmesi planı, hem uluslararası meşruiyet açısından hem de Filistinlilerin bu öneriyi reddetmesi ışığında, onu uygulanamaz hale getiren temel siyasi ve hukuki engellerle karşı karşıyadır. Cenevre Sözleşmeleri, özellikle de 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, sivil nüfusun herhangi bir bahane ile topraklarından zorla nakledilmesini yasaklamaktadır. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Tüzüğü, zorla nakli insanlığa karşı işlenen bir suç olarak sınıflandırmakta ve bunu gerçekleştirmeye yönelik her türlü girişimi uluslararası kovuşturmaya tabi kılmaktadır.
Ayrıca, Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul kararları da dahil olmak üzere BM kararları Filistinlilerin topraklarında kalma hakkını vurgulamakta ve demografik yapıyı zorla değiştirmeye yönelik her türlü girişimi reddetmektedir. Herhangi bir büyük ölçekli yerinden etme, özellikle iki devletli çözüme bağlı kalan ve böyle bir planın adil bir siyasi çözüm olasılığını baltaladığını düşünen ülkelerden güçlü uluslararası tepkilere neden olacaktır. Bu nedenle, yerinden etme projesinin yasal ve diplomatik düzeyde hayata geçirilmesi, özellikle de Araplar ve uluslararası toplum tarafından net bir şekilde reddedilmesi halinde son derece zor olacaktır.
Tabanda, Gazze'deki Filistinliler, yıkımın ve acının boyutlarına rağmen, topraklarına eşi benzeri görülmemiş bir şekilde bağlı kalmaya devam etmektedir. Gazzelilerin 15 aydan fazla süren savaş boyunca gösterdikleri kararlılık, kitlesel göç fikrinin bir seçenek olmadığını doğrulamaktadır. Filistinliler yerinden edilmenin sadece coğrafi bir hareket değil, ulusal ve siyasi varlıklarını sona erdirme girişimi olduğunun farkındadır. Direniş bu reddi pekiştirmiştir. Tarihsel deneyimler, 1948'deki Nekbe'den Gazze'ye yönelik tekrarlanan savaşlara kadar, zorla yerinden edilmenin geri dönüşü olmayan toprakları kaybetmek anlamına geldiği inancını pekiştirmiştir, bu nedenle Filistinliler zorlu koşullara rağmen anavatanlarına tutunmaktadır. Dolayısıyla, savaşın ya da kuşatmanın Gazzelileri gönüllü olarak Şeridi terk etmeye zorlayacağına dair herhangi bir Siyonist-Amerikan iddiası gerçeklikten uzak görünmektedir. Çünkü gerçekler Filistinlilerin ne fedakarlık olursa olsun kalmanın maliyetine katlanmaya istekli olduklarını kanıtlamıştır.
Filistin direnişi, İsrail'in dayatmaya çalıştığı yerleşim ve yerinden etme planlarının önündeki ana engeldir; özellikle de daha önce en önemli hükümlerinden biri Filistinli mülteci sorununun tasfiyesi ve işgal altındaki Filistin topraklarının İsrail'e ilhakı olan “Yüzyılın Anlaşması ”nı öneren Trump liderliğindeki ABD'nin taraf tutan politikası ışığında. Bu anlaşma, Filistinlilerin başkenti Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma haklarına doğrudan bir meydan okumaydı. Ancak Filistin direnişi her düzeyde bu planları reddetti ve Filistin halkının, zorluklar ne olursa olsun topraklarına ve haklarına sahip çıkmaya devam edeceğini vurguladı.
Filistinli silahlı grupların bu bağlamdaki rolü de önem taşımaktadır. İster Hamas, ister İslami Cihad ya da diğerleri olsun, gruplar Siyonist işgale karşı sahada direnen ana güçtür. “Aksa Tufanı” savaşının ilk günlerinden itibaren Kassam Tugayları, işgal altındaki topraklarda stratejik noktaları hedef alan karmaşık saldırılar düzenleyebilmiş, ayrıca Siyonist güçleri şaşırtmak için kullandıkları askeri tünel ağını harekete geçirerek işgal ordusunun kafasının karışmasına ve sahadaki askeri kabiliyetlerinin zayıflamasına katkıda bulunarak Siyonist-Amerikan planının uygulanmasını zorlaştırmıştır. Tugaylar Gazze savunmasının merkezinde yer almıştır. Birçok cephede şiddetli savaşlar vermiş ve Siyonist orduya ağır kayıplar verdirmişlerdir. Filistinlilerin direnişi ve kararlılığı, Siyonistlerin ve ABD'nin Gazze'deki demografik gerçekliği değiştirmeye yönelik hesaplarını bozarak uluslararası topluma Filistin'in bir tasfiye ya da yerinden edilme arenası olmayacağını, tavizsiz bir direniş cephesi olarak kalacağını göstermiştir.
Mevcut zorluklar ışığında Gazze'nin geleceği pek çok tehlikeyle çevrili görünmektedir. Ancak Gazze halkının “Aksa Tufanı” sırasında gösterdiği şiddetli direniş, başta Gazze olmak üzere Filistin topraklarının değiştirilebilecek veya ortadan kaldırılabilecek coğrafi bir yer olmadığını tüm dünyaya teyit etmektedir. Gazze Filistin davasının kalbidir ve askeri, siyasi ve halk kararlılığı, ister yerinden etme ister tasfiye yoluyla olsun, zorla bir çözüm dayatmaya yönelik her türlü girişimin Filistin halkının iradesi karşısında başarısızlığa mahkum olacağını teyit etmektedir. Mevcut zorluklar ne olursa olsun, Gazze özgürlük ve bağımsızlık yolunda bir direniş feneri olmaya devam edecektir. Filistin halkının meşru hakları gerçekleşene kadar Filistin için verilen mücadele sona ermeyecektir.’’