Günlerdir hatta haftalardır ülkenin tek bir gündemi var. Biliyorum artık bıktırmaya başladı. Başka alanda konuşan; ilgisiz, duygusuz, duyarsız kabul ediliyor. Hangi branştan/meslekten olursanız olun meseleyi bir şekilde koronaya bağlantılı ele almak, konuşmak durumundasınız.
Bu dönemde, hayatımıza belki çok defa duyduğumuz ama hiç önemsemediğimiz kavramlar girdi. Virüs, sars, pandemi, epidemi, entübe, test kiti vb. Toplumun genelinde sağlık ve temizlik konusunda büyük bir bilinç oluştu. Bu işin eğitim açısından faydalı kısmı olabilir. Ancak temel sorun, gelecek planlamasıyla ilgili hiçbir doğru adım atılmaması ve gerçekçi kararlar alınamamasıdır. Virüsün nasıl bir seyir takip edeceği, ne zaman sona ereceği gibi konuları uzmanlarına bırakalım.
Biz, doğabilecek başka sorunlara odaklanalım. Burada birkaç hususu kısaca sıralayalım.
Öncelikle, insanlar çalışmayı bırakıp evlerine çekilince ulusal düzeyde sosyal izolasyon ilan edildi. İnsanımız deyim yerinde ise bir şekilde robotlaşma sürecine girdi. Geleceğe dönük alınan tedbirler, hayatı normale döndürme ve evlerinde oturan insanların dağılan tezgahlarını toparlamaya yönelik olmadıkça bir anlamı olmayacaktır. Hastalıkla bir şekilde mücadele edilir ve sıkıntılar aşılır.
İkinci olarak, gözden kaçmaması gereken husus; kamu kaynaklarının kullanımında dikkatli olunma mecburiyeti vardır. Millet can derdinde iken Kanal İstanbul gibi faydasının mı zararının mı daha çok olduğu tartışmalı bir proje, yangından mal kaçırır gibi aradan çıkarılmaya çalışılıyor. Kamu israfını söylemek bile fuzulidir.
Üçüncü olarak, halktan yardım isteniyor. Yardım edilsin edilmesine de kamu kuruluşlarına yazı gönderilerek insanların adeta psikolojik baskıyla, zorlanarak yardım etmesine zemin hazırlanmamalıdır. Belki üst tabakanın haberi bile olmadan alt tabakadaki yöneticiler, yağcılık olsun diye personelini bir maaş yardım kampanyasına zorluyor. Nerede kaldı bizim büyük, güçlü ve Avrupa’yı kıskandıran ekonomimiz?
Dördüncü olarak, “güven” tesis edilmelidir. Kimse “bu yardım gerçekten maksada uygun harcanacak mı?” sorusunu sormamalı, soramamalıdır. Bu soruyu soranı sorguya çekmemeli, neden bu soru soruluyor diye özeleştiri yapılabilmelidir. Bu konuda sadece günümüze mahsus değil, geçmişten beri bir şaibedir dolaşıyor.
Beşinci olarak, gün birlik ve dayanışma günü ise buna, önce tepedekiler uymalıdır. Yardım toplayan belediyelerin hesaplarını bloke ederek, bunun paralel bir devlet mantığını ortaya çıkardığını iddia etmek en hafif tabirle işgüzarlıktır ve talihsiz bir açıklamadır.
Esasen Sayın Cumhurbaşkanı’nın, açıklamayı yapanın; kraldan fazla kralcı tavrıyla, en az troller kadar kendisine ve partisine zarar verdiğini gördüğünü düşünüyorum. Bu tutum ve davranış biçimiyle çevresinden başka kimseye yaranamamaktadır. Zaten hemen her gün, hatta her an, basına demeç ve medyayla temas, yeterince arka planı ortaya koyuyor.
Altıncı olarak, bilginin paylaşılmasında dürüstlük ve şeffaflığa ihtiyaç var. İnsanları doğru bilgilendirirseniz ve bu konuda onlara güven verirseniz insanlar sizin kendi koltuğunuzu koruma ve kurtarma derdinde değil de insanları kurtarma derdinde olduğunuzu hisseder ve size ayak uydururlar. Bu şekilde davranarak hem yayılan felaket senaryolarının önüne geçilmiş olur, hem de devlet-millet iş birliği sağlanmış olur.
Yedinci olarak, adalet mülkün temelidir. KHK mağdurlarına çözüm getirilmelidir. Meclise sunulan af yasasında ayrım yapılmamalıdır. Kaldı ki devlet esasen, kendine yönelik suçları affetmelidir.
Son olarak unutulmamalıdır ki temel sorun, ekonomik meselelere odaklıdır. Bu süreçte, uzun yılların mutlak otorite sahibi yöneticilerinin sorumlulukları adeta askıya alındı. Üretimi yok sayan, tüccar mantığı ile ülkeyi pazar yerine çeviren, bütün imkânlarını ve yatırımlarını betona gömen anlayışın ne kadar sorunlu olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Evet bu sorunlara çözüm üretmek zorundayız. Kısa vadeli işlerle, algı operasyonlarıyla, gündelik polemiklerle bir yere varılamaz. Yönetenler, halkla barış içinde olmaya özen göstermelidir.
Doç. Dr. Necmettin Çalışkan
DEVLET MİLLET KAYNAŞMASI
Paylaş