Şu cihanda her şey insan içindir arkadaşım. Gülmek de insan içindir, ağlamak da. Kazanmak da kaybetmek de yine insan içindir. Sevinmek de insan içindir, için için kederlenip üzülmek de. Gitmek de gelmek de kavuşmak da ayrılmak da yalnız kalmak da insan içindir. Gözlerde bulut bulut büyüyen hatıralar; yüreklerde yağmur yağmur çiseleyen nedametler, pişmanlıklar, kırgınlıklar; ruhları adeta yakan ve kavuran her nevi kaygılar, endişeler; ara sıra gönül tellerine değen bütün hüzzam sözler, besteler yine insan içindir. İnsandan yani bizden, yani hayattan bunları çıkardıktan sonra geriye ne kalır ki? Hem hayat dediğimiz şey aslında bütün bunların toplamı / hülasası değil midir?
Hayat işte böyledir arkadaşım. Zıtlıklardan terkip edilmiş bir kitap gibi… Her yeni gün yeni bir sayfadır her insan için. Her sayfa yeni yeni şeyler öğretir sana, bana, herkese. Bazen olur ki bazı şeyleri yeniden hem de altını çizerek gösterir. Kelime kelime seni büyütür, olgunlaştırır ve kemale erdirir. Ama bu kelimeler her zaman tatlı değildir elbet. Ve her zaman düz cümleler şeklinde çıkmazlar karşına öyle. Bazen ve belki de çoğu zaman öyle devrik cümleler şeklini alırlar ki şaşırıp durursun. Anlam veremezsin, zorlanırsın ve belki de hiç anlayamazsın. Derinlere inmeden, derinleşmeden vakıf olamazsın. Ama nice hikmetler sırlıdır bu işte. Bir hikmetini ben söyleyeyim naçizane: Sana acı kelimeler tattırır ki tatlı kelimelerin değer dünyasının değerine ulaşasın. Zira “her şey zıddıyla bilinir” düsturu her zaman cari olan bir düsturdur şu hayat kitabında. İşte sen onu böyle okudukça ömür denen süreçte adım adım “yaşamak” denen sırrın künhüne yani özüne doğru mütemadiyen yol alırsın.
Bu “hayat” denen kitabı okumakla mükellefsin / mükellefiz arkadaşım. Acı da olsa, meşakkatli de olsa bu böyledir her vakit. Vazgeçmek yok, pes etmek yok, ye’se düşmek yok, isyan etmek hiç yok. Daima sabırla, tahammülle ve itidalle eline gelen sayfalarını teker teker çevirmelisin. Çünkü bu senin imtihanındır aynı zamanda. Bunu bilip önüne gelen zor cümlelerin üstesinden umut renkli çabalarla gelmelisin. Evet, “umut” diyorum sana. Çünkü bu kitabın yegâne anahtarı, parolası umuttur. O olmadan bu kitap sana sırlı kapılarını açmaz ve eğer açmazsa senin gönül odaların kör kalır; ışıksız, güneşsiz kalır. O yüzden bu anahtarı elden bırakma ve o kapıyı kendine kapatma!
Evet dediğim gibi bu hayat dediğimiz şey bir kitaptır arkadaşım. Hem hakikate bakarsan bir mevhibedir. Yani ki bir ihsandır, bir lütuftur. Bir hediye de diyebiliriz biz buna. Sana, bana düşen bu kitabın her sayfasını gönül gözlüğü takıp müstakim bir akılla okumaktır; anlamaya gayret göstermek ve öylece yaşamaktır. Açtığın daha doğrusu sana açılan her sayfada sana bu Hediyeyi Veren’i (c.c) tanımak, sevmek ve tevekkül edip O’na teslim olmak senin yegâne hedefin olmalıdır. “Kahrında hoş, lütfunda hoş” diyerek sayfaların suretindeki hazin çizgilere takılmadan sîretindeki nuranî, çiçekli desenleri müşahede etmeye çalışmak senin ana çizgin olmalıdır. Aksi takdirde bu kitabı okumaya malumatın da yetmez takatin de. Yükün öyle ağır olur ki hiç kaldıramazsın, altında ezilirsin. Yarın son sayfaya geldiğinde de emin ol ki mırıldanacağın cümlelerin hepsi “Yâ Leytenî” ile başlayacaktır. Yani dillerin, gözlerin yağmurlar içinde “keşke şöyle olsaydım, keşke böyle olsaydım” deyip duracaktır...
Son olarak şu birkaç notu da gönlüne usulca düşüreyim arkadaşım: Hayat bir kitaptır dedim sana ama herkesçe sanıldığı gibi bu kitabın binlerce sayfası yok. Sadece bir tek sayfası var. Şu an elinde ve önünde olan sayfa. Sonraki sayfa ise bizce meçhuldür. Yani yok hükmündedir. Zira kimsenin elinde senedi yok. Ya açılır ya açılmaz. Ya görülür ya görülmez...
Haydi, elindeki sayfana çok iyi bak! İyi bak ki iyi göresin. İyi gör ki İyi’yi (c.c) göresin. İyi’yi gör ki iki cihanda iyilik göresin…