Cumhurbaşkanı Seçimi sonuçlandı. 21 yıllık sürecin sonucunda Sayın Recep Tayyip Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. Bilinçaltı “kazanan her zaman haklıdır” kuralıyla kazananın hataları örtülür, gerçekler örtbas olur. Şayet sandıktan farklı sonuç çıksaydı ortaya kim bilir neler(!) dökülürdü.
Kampanya döneminde adaylar üzerinden çok manipülasyon yapıldı. İktidar cenahı, muhalefetin adayını belirlemeyi, müdahale etmeyi ve sabote etmeyi kendine vazife bildi. İlkesizce yıpratmayı tercih etti.
Sandık sonucunun faturası Altılı Masa’nın mutabakatla belirlediği isme kesilmeye çalışılsa da toplumun bütün kesimlerinden oy alabilecek, güven telkin eden bir aday olduğunu ispatladı. Başarılı bir süreç yürüttü, etik değerleri çiğnemedi, belden aşağı vurmadı, destekçilerini mahcup etmedi. Hukuk, eşitlik ve adalet vurgusu yaptı.
Ülkenin ve toplumun yaşadığı problemleri, hangi kesimlerin nelerle karşılaştığını bilerek çözüm önerileriyle politikalar üretmeye çalıştı.
Depremzedelere yönelik babacan tavrıyla; barınma problemlerini çözeceğine ve ekonomik sıkıntılara yönelik vaatleri yeterli desteği görmedi.
KİMLİK SİYASETİ
Esasen burada “siyasi terör” üzerinde durmak gerekir. Siyaset dili ve argümanı ile konuşularak kazanan ve kaybedenin adaylığı tartışılabilir. İktidar bu süreci nasıl yönetti, etik kuralları nasıl ihlal etti, kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
Net olarak söyleyebiliriz ki; iktidar başarısızlığının farkında olduğundan kampanyasını kimlik siyaseti üzerinden yürüttü. Belli grupları terörist, ülkenin yıkılmasını ve bölünmesini isteyen kişiler(!) olarak lanse etti. “Bunlar ezansız, bayraksız, vatansız, imansız(!)” ifadeleriyle muhalefete yüklendi.
Bu cümleleri o kadar çok dillendirdi ki, rakibinin ağzından tek bir cümle çıkmasa da Kandil’in -bölücü terör örgütünün- adayı gibi lanse edildi. Kandil’in adayı vurgusu o kadar çok dillendirildi ki, muhalefet bunun böyle olmadığını anlatacak bir mecra bulamadı. İktidar ise elinde bulundurduğu devasa medya gücünü etkili bir şekilde kullandı. Nefret uyandıran, meşun kamuya ait iki T'den biri olan devlet kanalının nasıl davrandığını da hepimiz gördük. Etnik milliyetçilik vurgusu ve söylemi üzerinden toplum kutuplaştırıldı.
Ezan, cami, bayrak ve vatan edebiyatı üzerinden din eksenli propaganda yürütüldü. Ayasofya siyasi bir arenaya çevrildi, camide sloganlar atıldı, bir çeşit miting alanına dönüştürüldü. İktidar seçim kampanyasını milliyetçilik ve din olarak adlandıracağımız iki temel argüman üzerinden yürüttü. Ayrımcı söylemlerle ülkeyi kutuplaştırdı.
Bütün bu ahlâki tavizler sonucunda 21 yıldır ürettiği ve büyüttüğü büyük bir enkazı devraldı.
HER YOL MUBAH!
Koltuğu koruyabilmek için iktidara giden her yol mubah mantığıyla en hafif tabiriyle “sıfır ilke” politikası güdüldü.
İlginçtir, sanki seçim bitmemiş, cumhurbaşkanlığı kazanılmamış gibi aynı sertlikte devam ediliyor. Muhalefete hakaretin bini bir para.
Bunun nedeni ne olabilir? Birincisi; önü alınamayacak büyük bir ekonomik kriz var. Krizi ötelemek için her çareye başvuruluyor ama olmuyor.
İkincisi; dış politikadan iç politikaya, eğitimden hukuka pek çok problem yığınla önümüzde bekliyor. Kimlik siyasetiyle bunlar daha ne kadar örtbas edilebilir bilemiyoruz.
Kandırılmaya alışık olanlar, toplumu kandırarak milyarlarca metreküp doğal gaz, petrollerle halkı uyutmayı denedi.
Evet millet, “daha kötüsünün gelmesinden korktuğundan, mevcutla yetinme yolunu” seçti. Milletin iktidardan beklentisinin olmadığı da belli.
MUHALİF KANALLARA CEZA
Sandıktan çıkan sonuca göre her iki kişiden biri bu yönetimi istemiyor, muhalefeti tercih ediyor. Bünyesine kattığı kamburlar da düşünülürse önümüzde sancılı bir dönem var demektir.
Seçim sürecindeki sahte montajlarla, iftira görüntülerle seçmen yanıltılmış ve bu sahtecilik itiraf edilmesine rağmen muhalif kanallara ceza kesme yarışına girilmesi de çirkinliklerini gösteriyor.
İktidarda kalma şansının tebaanın sinir uçlarına dokunularak mümkün olduğunu bildiklerinden -ahlâk dışı davranışla- bu yüz kızartıcı davranışlarla toplum manipüle edildi ve sahteciliğe kurban edildi.
Saldırganlıklarındaki esas neden belki de bu dönemi gasp demeyelim ama haksız şekilde aldıklarından, suçluluk psikolojisiyle bir hazımsızlık yaşıyor olmalılar. Yoksa daha yemin etmeden bu saldırganlığın başka izahı olamaz. Evet, galiptir bu yolda mağlup.