İkinci tur seçimleri için ülke tekrar sandık başında gidiyor. Bu oylamada ülkenin
geleceğinin vizyonu çizilecek. Toplumda “istikrar devam etsin, ya daha kötüsü gelirse, iktidar değişikliğiyle bir maceraya atılmayalım” gibi bir korku empoze ediliyor.
Ekonomik veriler, istikrardan ziyade bir kaosa sürüklendiğimizi gösteriyor.
Ekonomide, ülkenin iflasa giren bir süreçte olduğumuz görülüyor. Özelleştirilen kamu kuruluşlarından elde edilen gelir sadece delik kapamaya/yamaya gitti, üretime kazandırılmayıp buharlaştı.
Merkez Bankası döviz rezervlerinin ekside olduğu, bankaların kredi vermeyi durdurduğu, dövizin piyasadan çekildiği, cari açığın en yüksek seviyeye ulaştığı bilinen gerçekler. Bütün bunlar ekonomideki rakamlardır, markete pazara giden herkes gerçek durumun ne olduğunu zaten görüyor.
Ne var ki bütün bunların sorumlusu sanki iktidar değil ya üreticiler ya üç harfli marketçiler ya da gizli ellermiş gibi hedef gösterilerek algı ile sorunların üzeri örtülmeye çalışılıyor.
Bu yaşananlar; iftiralarla, montajlarla örtbas edilerek büyük başarısızlık gizlenemez.
Kaldı ki çöküş sadece ekonomide değil.
Ülke adeta bir mülteci yığını haline getirildi. Kültür olarak pek farklı olmadığımız savaş mağduru Suriyelilerin gelmesi büyük sıkıntı oluşturmadı. Ancak yaşam tarzı itibariyle kültürü bize benzemeyen, değerlerimizi tehlikeye atan Afgan göçmenleri, Pakistan’la yapılan çifte vatandaşlık anlaşmasıyla yeni göç dalgası insanı ürkütüyor.
BOP VE UYGULAMALARI
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) unutmamak gerekiyor. Bu projedeki eş başkanlık devam ediyor ve işler bu çerçevede yürüyorsa vay halimize! Bu arada AB ile yapılan geri kabul anlaşması da ülkemiz için yüz kızartıcı bir durumken bunun bir başarı olarak pazarlanması da akıl tutulmasıdır.
Sığınmacıların iadesinin kabulü, Avrupa’nın lehine bir durum olduğu için teşekkür beklenmesi, Türkiye’nin tampon bölge olarak toplama kampı haline dönüştürülmesi ve insan hayatı üzerinden bir pazarlık yapıldığının net ifadesidir. Bu durum ülkemizin geleceği
açısından da büyük bir tehlikedir.
Unutulmamalıdır ki Roma İmparatorluğunu mülteciler yıkmıştır. Nüfus çok artmış, dengeler sarsılmış, mülteciler ülkeyi ele geçirmiş ve yıkım süreci başlamıştır. Aynı sürecin ülkemiz için olmayacağını kim garanti edebilir? Bugün göçle ilgili rakamlar yüzbinler değil, milyonlarla ifade edilmektedir.
Bu gidişle birkaç yıl içinde vatandaşlarımızla mülteci nüfusunun dengede olduğu ortaya çıktığında iş işten geçmiş olacaktır. Sandığa giderken duygusallık yerine, gerçekçi ve akılcı davranarak mülteci sorununun nasıl çözüleceği düşünülmelidir.
Ülkenin birinci problemi ekonomi ise ikincisinin mülteci sorunu olduğu kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Burada Millet İttifakının duruşu nettir.
BEKA KRİZLERİ
Üçüncü sorun beka sorunudur. Ülkenin geleceğinin bir kişinin iki dudağı arasında olması ve anlık duruşuyla karar alınması hakikaten problemdir. Evet kararların daha hızlı
alınacağı gibi bir iddia varsa da tecrübe edilen son beş yıllık süreçte tam tersine ülkenin daha çok hantallaştığı, ekonomi ve diğer alanlarda işlerin daha kötüye gittiği ortadadır.
Herhangi bir bakan inisiyatif kullanamıyor, karar alamıyor, kurumlar yangına
müdahale de dahil gelecek talimatı bekliyor. Nitekim depremde üç gün gelmeyen yardım, sağlanamayan asayiş, birçok insanın inleyerek ölmesinin vebali de sandığa giderken akıldan çıkarılmamalıdır.
Gıda krizi, ülkemizde fazla yer almasa da dünyanın önemli gündemlerinden birisidir.
Tarım ve hayvancılıkta büyük potansiyelimize rağmen dibe vurmamız, üretimin azalması,
ithalatçı olmamız, bütün kararların üreticinin aleyhine alınması faciadır. Kırmızı etteki yüksek fiyatlara rağmen besicinin cesaretsizliği ve çaresizliği yanlış politikalar sonucudur.
Ülkenin ucuz işgücü haline gelmesiyle; çağdaş kölelik oluşmuş, emeğin değerinin olmadığı “Giderlerse gitsinler” denilerek doktorlara kapının gösterilmesi gibi bütün alanlarda beyin göçüyle yetişmiş insanların ülkeyi terk etmesi de ülkenin geldiği acıklı durumun
özetidir. Sandığa giderken Millet İttifak adayına oy verirken bu gerçekler unutulmamalıdır.
Anayasa Mahkemesi kararlarının hiçe sayılması, Sayıştay raporlarının örtbas edilmesi, ülkede israfın, yolsuzluğun ve Varlık Fonu perdesiyle denetimsizliğin had safhaya çıkması şahsi yönetim, hukuksuzluğun tavan yaptığı bir dönem olduğu ortadadır.
UNUTMA!
İşin ehline bırakarak doğru ve emin ellerle yürütülmesi, ülkenin içinde bulunduğu girdaptan çıkarılmaya çalışılması önemlidir. Artık değişim ve nefes alma zamanıdır. Eğer sistem aynen devam ederse hepimiz aynı gemideyiz, batışımız kaçınılmaz olacaktır.
Ele geçirdikleri medya gücüyle Müslüman aile yapısına aykırı her türlü yayın yapılmaktadır. Dinimizi tekelinde görüp araç olarak kullananlar; uygulamalarıyla gençler arasında ateist, deist ve agnostisizm eğilimlerin artmasına neden olmuştur. Din, her türlü yolsuzluğun, hukuksuzluğun ve keyfiliğin önünde bir paravan vazifesi görmüştür. Hatta bununla da yetinilmeyip milli değerlerimiz de iğfal edilmiştir.
Ezan-bayrak, vatan edebiyatıyla iş yapanlar; ülkedeki ahlaki yozlaşmanın, değerlerin günümüzde dejenere edilmesinin fazlasıyla yaşandığı umurlarında bile değildir. Ülkenin sınırlarının delik değişik olmasına, kurumlarının peşkeş çekilmesine bütünüyle neden olmuşlardır.
Bu açıdan Saadet Partili bir koalisyon, Anasol-M’li ve karanlık adamların desteklediği koalisyondan çok daha hayırlıdır. Artık geçmişteki klasik kuru muhalefet kenara bırakılıp bir mutabakat olarak ortaya çıkan Millet İttifakı göz ardı edilmemelidir.
Kılıçdaroğlu’na oy ver ki Temel Karamollaoğlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı olsun, Saadet’li hükümet kurulsun. Ülkede kalkınma olsun, huzur ve barış sağlansın.