23.01.2020, 06:33
29
'KÜRESEL SİSTEMİN GÖLGESİNDE TÜKENMEK..'
Din İşleri Yüksek kurulu bir soru üzerine verdiği cevapta TOKİ'nin adına 'sosyal konut' dediği projesi için “kamu bankalarından alınacak faizli kredinin caiz olduğu” hükmüne oy çokluğu ile vardı. Diyanet'in internet sitesindeki ilmî ve fikhî olmayan bu metin, faizi 'dünya gerçeği' kabul eden küresel sömürü sistemine entegre Muhafaza-kâr zihinlerin sonuç bildirisidir..
Diyanet'in bu fetvası dünya gerçekleri ile birebir örtüşse de Allah'ın gerçekliği ile çok ciddi ve son derece tehlikeli bir biçimde çelişmektedir.
Fıkıh başlı başına bir yorumdur. Fakat bu yorum, çağın değişmezleri ve gerçekleri ile değil, Allah'ın dünya hayatında insanlara teklif ettiği İslâm'ın değişmez ve çelişmez gerçekleri ile yapılır.
Resulullah'ın Mekke'de başlattığı isyan hareketinin en önemli itirazı kurumsallaşan faizin, temerküz eden servetin ve buradan ortaya çıkan gücün oluşturduğu sömürü düzeninedir. Mekke halkını bir avuç Mekke çetesine köle yapan; kanıksadıkları bu zülüm düzeni ve rıza gösterdikleri dünya gerçekleridir.
O, zülüm gören bu halka ve zulmeden zalim bir topluluğa; herkesin huzur ve saadet bulacağı, bir tarağın dişlileri gibi eşit olacağı, iyinin, doğrunun, faydalı ve adil olanın hakim olacağı yeni bir düzen ve bu vesile ile bütün insanlığa her çağda yaşayacağı yeni bir dünya teklif etmişti.
Bugünün Müslümanları bu teklifin neresindedir?
Bu teklif ışığında çağlara kılavuz olan ve “borç verdiği kişinin evinin gölgesinde bile durmayı Riba sayan” zühd sahibi İmâm-ı A'zam Ebu Hanife'nin fıkhının neresindedir?
Müslümanlar küresel sistemin dünya gerçeklerine teslim olmuş bir vaziyette kendi karanlık dünyalarına konfor arayışındadır.
Müslümanlar taksitli konforları ile yeryüzünde kendilerine bahşedilmiş nimetlerin keyfini, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadıkları dünyada erteledikleri sorumluluklarını farketmeden tüketmektedirler..
Müslümanların sisteme dair bir itirazları ve isyanları yoktur !
Onlar huzuru İslâm'da aramak yerine iskânda arıyorlar..
Elbette sıcak bir yuva sahibi olmak herkesin hakkıdır. Ama mesken edinmenin yolu 'ödeme güçlüğü' bahanesiyle Diyanet'in Allah ve Resulüne açılan savaştan muaf tuttuğu kamu bankalarına veya diğer özel bankalara bir ömür çalışmak olmamalıdır. Allah bankalara alışmış ve faizi kanıksamış bir topluluğa hidayet vermez. Bizim burada itiraz ettiğimiz husus sadece Diyanet'in caiz saydığı fikhî içtihada değil, genel anlamda küresel sistemin karşısında aciz kalınan fikriyatadır..
İslâm toplumunun bu sistem karşısında birinci önceliği sisteme karşı mağlup olup, entegre olmak ve bu sisteme fıkhî kılıflar bulmak, sistemin zulmünü te'vil etmek ve örtmek yerine bu sistemi ilga edecek adil bir düzeni kurmak olmalıdır. Bugün müslümanların dünyaya teklif edecekleri İslâmî hiçbir sistem ve düzenleri yoktur. Siyaseti, ekonomisi, ticareti, adaleti, güvenliği, eğitimi, sağlığı, üretimi ve varlığı ile müslümanlar kendini bütünüyle küresel sisteme teslim etmiştir.
Bizim buna itirazımız var !
Mülkiyet insanın doğmakla yani dünyaya gelmekle elde ettiği haklardan birisidir. İnsanın dünyaya dair ilk eylemi barınmak için yaptığı Kâbe, yeryüzünde insanın kendi eliyle yaptığı ilk meskenidir. Bugün hiçbir insan yeryüzünde bedelini ödemediği hiçbir yerde mesken kuramaz ve orada barınamaz. Bu yeterli alan olmadığından veya yeterli imkân bulamadığından değildir. Yeryüzünde sınırları çizenler yeryüzünü de kendi mülkü edinmişlerdir. Bugün aynı güneşin aynı yıldızların aynı semanın altında soluklanan insanlar, bir avuç toprağa bir ömür bedel ödeyerek; güneşe, aya ve yıldızlara hasret balık istifi beton bloklar arasında tükenmektedir. Bir insan ömrüne belirlenen bu fiyat hangi emeğin karşılığıdır.?
Mesela Diyanet'in fetva verdiği adına 'sosyal' denilen ve dar/orta gelirli vatandaşlar için 'kâr gözetilmediği' söylenerek yapılan bu konutlar hangi ölçülerle fiyatlandırılmaktadır?
İktidar kâr gözetmiyorsa neden her yıl kâr rekorları kıranlar listesinin en başındaki bankalar aracılığı ile vatandaşlarına hakkı olanı 'sosyal konut' diye satmaktadır?
Üstelik vatandaş satın aldığı bu konutu gerçek değerinin çok üzerinde bir rakama aldığında pazarın belirleyicisi yine bankalar olmaktadır. Mesela müteahhit 100.000 ₺ değerinde bir konutu 300.000 ₺'ye satıyor. Banka bu 300.000 ₺'yi kredilendirdiğinde 500.000 ₺ olarak geri alıyor. Bu şekilde banka 100.000 ₺'lik bu konutun kredi süresi sonrası fiyatını da tescil ettirmiş oluyor.
Devlet bu pazarın belirleyicisi değil sadece bu pazarın belirleyicisi olan sömürü sisteminin güvencesidir. İktidar en başından benimsediği sömürge tipi kalkınma modeli ile kendi vatandaşlarının köle tacirliğini yapmaktadır.
Ziraat Bankası yakın zamanda kuruluş amacının çok uzağında büyük sıkıntılar yaşayan çiftçiye iktidar politikası gereği krediyi yüksek faiz oranları ile satarken, daralan inşaat sektörüne bir nefes olmak için konut kredilerindeki faiz oranlarını aşağıya çekmişti. Beklenen talep olmayınca bu defa satış sistemini değiştirerek alt ve orta gelirli vatandaşların kimisinin helâl olmadığı kimisinin de kârlı olmadığını düşünerek vazgeçtiği/beklettiği elde kalan TOKİ konutlarının satışı için Diyanet devreye sokulmuş oldu. Diyanet'in fetvası ile daha önce caiz olmadığını söyleyen bazı cemaat/tarikat ve gruplarda bu fetvayı “caizdir” diyerek güncellemiş oldu.
Bu sebeple Diyanet'in ve bağlı grupların fetvası fikhî değil siyasîdir ve karar iktidarın sömürge tipi kalkınma politikası gereğidir. Bu haliyle devlet, iktidar tarafından servet yığma tutkusu olanların kuşandığı bir zırhtır..
Türkiye tuhaf bir ülkedir ve bazen bu ülkede yaşamak; fetva ile düşük faizli kredi çekip sıcak bir yuva hayali kurmaktır.
Gelin bankaların giriş kapılarına 'Helâl Sermaye' sertifikası asılmadan biz bankaların camlarına yoksul bırakılmış, emeği sömürülmüş halkların fotoğraflarını asalım..
Gelin hep birlikte bu soyguna dur diyelim. Huzuru iskandan önce isyanda arayalım.
Gelin hep birlikte imanımızı zalimlere ve bu küresel zulüm düzenine dur diyerek yaşayalım !
Gelin Allah'ın arşında Allah'ın dünyasında Allah'ın gerçeklerini konuşalım..
Diyanet'in bu fetvası dünya gerçekleri ile birebir örtüşse de Allah'ın gerçekliği ile çok ciddi ve son derece tehlikeli bir biçimde çelişmektedir.
Fıkıh başlı başına bir yorumdur. Fakat bu yorum, çağın değişmezleri ve gerçekleri ile değil, Allah'ın dünya hayatında insanlara teklif ettiği İslâm'ın değişmez ve çelişmez gerçekleri ile yapılır.
Resulullah'ın Mekke'de başlattığı isyan hareketinin en önemli itirazı kurumsallaşan faizin, temerküz eden servetin ve buradan ortaya çıkan gücün oluşturduğu sömürü düzeninedir. Mekke halkını bir avuç Mekke çetesine köle yapan; kanıksadıkları bu zülüm düzeni ve rıza gösterdikleri dünya gerçekleridir.
O, zülüm gören bu halka ve zulmeden zalim bir topluluğa; herkesin huzur ve saadet bulacağı, bir tarağın dişlileri gibi eşit olacağı, iyinin, doğrunun, faydalı ve adil olanın hakim olacağı yeni bir düzen ve bu vesile ile bütün insanlığa her çağda yaşayacağı yeni bir dünya teklif etmişti.
Bugünün Müslümanları bu teklifin neresindedir?
Bu teklif ışığında çağlara kılavuz olan ve “borç verdiği kişinin evinin gölgesinde bile durmayı Riba sayan” zühd sahibi İmâm-ı A'zam Ebu Hanife'nin fıkhının neresindedir?
Müslümanlar küresel sistemin dünya gerçeklerine teslim olmuş bir vaziyette kendi karanlık dünyalarına konfor arayışındadır.
Müslümanlar taksitli konforları ile yeryüzünde kendilerine bahşedilmiş nimetlerin keyfini, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadıkları dünyada erteledikleri sorumluluklarını farketmeden tüketmektedirler..
Müslümanların sisteme dair bir itirazları ve isyanları yoktur !
Onlar huzuru İslâm'da aramak yerine iskânda arıyorlar..
Elbette sıcak bir yuva sahibi olmak herkesin hakkıdır. Ama mesken edinmenin yolu 'ödeme güçlüğü' bahanesiyle Diyanet'in Allah ve Resulüne açılan savaştan muaf tuttuğu kamu bankalarına veya diğer özel bankalara bir ömür çalışmak olmamalıdır. Allah bankalara alışmış ve faizi kanıksamış bir topluluğa hidayet vermez. Bizim burada itiraz ettiğimiz husus sadece Diyanet'in caiz saydığı fikhî içtihada değil, genel anlamda küresel sistemin karşısında aciz kalınan fikriyatadır..
İslâm toplumunun bu sistem karşısında birinci önceliği sisteme karşı mağlup olup, entegre olmak ve bu sisteme fıkhî kılıflar bulmak, sistemin zulmünü te'vil etmek ve örtmek yerine bu sistemi ilga edecek adil bir düzeni kurmak olmalıdır. Bugün müslümanların dünyaya teklif edecekleri İslâmî hiçbir sistem ve düzenleri yoktur. Siyaseti, ekonomisi, ticareti, adaleti, güvenliği, eğitimi, sağlığı, üretimi ve varlığı ile müslümanlar kendini bütünüyle küresel sisteme teslim etmiştir.
Bizim buna itirazımız var !
Mülkiyet insanın doğmakla yani dünyaya gelmekle elde ettiği haklardan birisidir. İnsanın dünyaya dair ilk eylemi barınmak için yaptığı Kâbe, yeryüzünde insanın kendi eliyle yaptığı ilk meskenidir. Bugün hiçbir insan yeryüzünde bedelini ödemediği hiçbir yerde mesken kuramaz ve orada barınamaz. Bu yeterli alan olmadığından veya yeterli imkân bulamadığından değildir. Yeryüzünde sınırları çizenler yeryüzünü de kendi mülkü edinmişlerdir. Bugün aynı güneşin aynı yıldızların aynı semanın altında soluklanan insanlar, bir avuç toprağa bir ömür bedel ödeyerek; güneşe, aya ve yıldızlara hasret balık istifi beton bloklar arasında tükenmektedir. Bir insan ömrüne belirlenen bu fiyat hangi emeğin karşılığıdır.?
Mesela Diyanet'in fetva verdiği adına 'sosyal' denilen ve dar/orta gelirli vatandaşlar için 'kâr gözetilmediği' söylenerek yapılan bu konutlar hangi ölçülerle fiyatlandırılmaktadır?
İktidar kâr gözetmiyorsa neden her yıl kâr rekorları kıranlar listesinin en başındaki bankalar aracılığı ile vatandaşlarına hakkı olanı 'sosyal konut' diye satmaktadır?
Üstelik vatandaş satın aldığı bu konutu gerçek değerinin çok üzerinde bir rakama aldığında pazarın belirleyicisi yine bankalar olmaktadır. Mesela müteahhit 100.000 ₺ değerinde bir konutu 300.000 ₺'ye satıyor. Banka bu 300.000 ₺'yi kredilendirdiğinde 500.000 ₺ olarak geri alıyor. Bu şekilde banka 100.000 ₺'lik bu konutun kredi süresi sonrası fiyatını da tescil ettirmiş oluyor.
Devlet bu pazarın belirleyicisi değil sadece bu pazarın belirleyicisi olan sömürü sisteminin güvencesidir. İktidar en başından benimsediği sömürge tipi kalkınma modeli ile kendi vatandaşlarının köle tacirliğini yapmaktadır.
Ziraat Bankası yakın zamanda kuruluş amacının çok uzağında büyük sıkıntılar yaşayan çiftçiye iktidar politikası gereği krediyi yüksek faiz oranları ile satarken, daralan inşaat sektörüne bir nefes olmak için konut kredilerindeki faiz oranlarını aşağıya çekmişti. Beklenen talep olmayınca bu defa satış sistemini değiştirerek alt ve orta gelirli vatandaşların kimisinin helâl olmadığı kimisinin de kârlı olmadığını düşünerek vazgeçtiği/beklettiği elde kalan TOKİ konutlarının satışı için Diyanet devreye sokulmuş oldu. Diyanet'in fetvası ile daha önce caiz olmadığını söyleyen bazı cemaat/tarikat ve gruplarda bu fetvayı “caizdir” diyerek güncellemiş oldu.
Bu sebeple Diyanet'in ve bağlı grupların fetvası fikhî değil siyasîdir ve karar iktidarın sömürge tipi kalkınma politikası gereğidir. Bu haliyle devlet, iktidar tarafından servet yığma tutkusu olanların kuşandığı bir zırhtır..
Türkiye tuhaf bir ülkedir ve bazen bu ülkede yaşamak; fetva ile düşük faizli kredi çekip sıcak bir yuva hayali kurmaktır.
Gelin bankaların giriş kapılarına 'Helâl Sermaye' sertifikası asılmadan biz bankaların camlarına yoksul bırakılmış, emeği sömürülmüş halkların fotoğraflarını asalım..
Gelin hep birlikte bu soyguna dur diyelim. Huzuru iskandan önce isyanda arayalım.
Gelin hep birlikte imanımızı zalimlere ve bu küresel zulüm düzenine dur diyerek yaşayalım !
Gelin Allah'ın arşında Allah'ın dünyasında Allah'ın gerçeklerini konuşalım..
18
açık
Namaz Vakti
03 Aralık 2024
İmsak | 06:03 | ||
Güneş | 07:28 | ||
Öğle | 12:33 | ||
İkindi | 15:07 | ||
Akşam | 17:29 | ||
Yatsı | 18:49 |
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|
Takımlar | O | P |
---|