“Hiç; fuhuş, faiz, kumar, içki gibi sayısız pislikten imal kolonlar üzerinde duran bir ahıra, hele de içi Şeytan tezeğiyle tıka basa dolu iken, hem de bu ahırı ayakta tutan kolonlarına açıktan bir muhalefet de edemiyorken, paklar pakı, nezihler nezihi Kur’an hırkasıyla girilir mi? (…) Kur’an payanda kılınmaz, Kur’an’a dayanılır, Kur’an’a dayanıldıktan sonra da Kur’an’a siper olunur, Kur’an kalkan yapılmaz!”(1) diyor Servet Turgut bir yazısında.
Bizim bu cümlelerden anladığımız, İslam adına konuşulan bir konuda İslam dışı sistemlerin oluşturduğu kavramlarla İslam’a bakıp değerlendirmenin yapılamayacağıdır. Çünkü her düşünce kendi ıstılahlarıyla kaim olur. Düşünmenin merkezi sayılabilecek felsefede de durum böyledir; insan, kavramlar aracılığıyla düşünmektedir. Dolayısıyla anlamı doğru dürüst bilinmeyen kavramların kullanılması sıkıntılıdır. Felsefe, kavramsal bir düşünme etkinliği olduğu için, öncelikle, üzerinde fikir yürütülecek konuyla ilgili kavramların doğru ve sağlam bir zemine oturtulması gerekir. Aksi takdirde bir düşüncenin doğru anlaşılması mümkün olmayacaktır. Eğer yanlış anlaşılıyorsa bunun nedeni, kavramların yanlış kullanılmasından başka bir şey değildir. Bu açıdan bakıldığında Felsefenin, bir bakıma kavram oluşturma, keşfetme ve üretme sanatı olduğu için, kavramları sorgulayarak eleştirmeyi ve aydınlatmayı amaçladığı görülecektir. Buradan hareketle, kavramların doğru kullanılmaması ve kavram bilgisizliği kişiyi yanlış ve temelsiz fikirler üretmeye götüreceği söylenebilir. Böyle olunca da kavramlara verilen anlama göre düşünceler, duygular ve eylemler farklılaşacaktır. Bu yüzden kavramların doğru kullanılmasının son derece önemli olduğu, aksi durumda, aynı sözcüklerin kullanılmasına rağmen insanların bunlardan farklı farklı şeyleri anlayacakları ifade edilmektedir.(2)
Kavram konusu üzerinde bu kadar durmamız, taşıdığı önem sebebiyledir. Diyanet İşleri Eski Başkanı Bardakoğlu’nun röportajında kullandığı “Ortadoğu” kavramı, bizim ne geleneksel kültürümüzle ne de sahip olduğumuz değerlerle uyuşmaktadır.
“Ortadoğu toplumları barut fıçısı gibi. Birbirlerine duydukları öfkeyi mezhep, din duyarlılığı veya öteki üzerinden dile getiriyor, onlar üzerinden kimlikler şekilleniyor. İslam dünyasının bir kısmı, mesela Şia kesimi 13 asırdır böyle bir öfkeyle yoğruldu. Sonra bu öfke kendilerine de zarar verdi. Sünni kesimde de hep ötekileştirme ve öfke var. Böyle giderse ateş ocağımıza düşer ve bizi de parçalar. Kutsal kitap güzelliği, bağışlamayı, ahlaklı, düzgün olmayı emrederken DEAŞ neden bombalar patlatıyor, insanlar birbirine kıyıyor?”
Bu ifadede dile getirilen problemler yok mu? Tabii ki vardır. Ancak burada esas mesele, durumun fotoğrafını çekmek değil, fotoğrafın arka planında nelerin yattığını araştırmak, anlamak ve kamuoyunu aydınlatmak olmalıdır. Boşuna kelime ve kavramların öneminden söz etmedik. Şayet kullanılan “Ortadoğu” kavramının kime ait olduğu ve ne için vaz’ edildiği fark edilebilseydi DAEŞ’in de, DEAŞ’ın da, IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti)’in de kimler tarafından ve hangi amaçlarla kurulduğu ve bu terör örgülerinde kimlerin piyon olarak kullanıldığı da bilinirdi. Bugün IŞİD’in elindeki ağır ve modern silahlar, Amerika’nın bıraktığı silahlardır. IŞİD, sağa sola korku salıyorsa, bu imkânlarla olmaktadır.(3)
Gelelim “Ortadoğu” kavramına. Bizim bu kavramı kullanmamızın neye mal olduğu, bizi nasıl bir vahamete sürüklediği yönünde oluşturduğu algıyı anlamamız gerekir. Bunu da uzmanının açıklamasında görelim:
“Ortadoğu”nun isimlendirilmesi konusunda, “Ortadoğu, Parseller'e ayrılan meçhulün bize tahsis edilen bölgesi. Kaypak bir mefhum, ortanın solu gibi”(4) derken Cemil Meriç, bu gerçeği ifade etmektedir. Yani bu kavram, sahibi gibi kaypak ve sinsi…
Durum böyleyken hocamıza sormamız gerekmez mi; “İslam coğrafyasını bilinçli ve maksatlı olarak parsellere ayırarak bize de burada bir yer lütfeden(!) medeniyet simsarlarının taktıkları bu ismi, bu kavramı kullanırken hiç düşünüp akletmeyacek miyiz?
-------------------------
Kaynakça
(1) Servet Turgut, “Nassa Dayanmak mı, Nassı Payanda Kılmak mı?”, Seriyye, 30 Ocak 2022 , (https://www.seriyyedergisi.org/hadiseler-hesap-versin/711-nassa-dayanmak-mi,-nassi-payanda-kilmak-mi.html)
(2) Ömer Yıldırım, “Kavramları Yanlış Kullanmanın Anlam Üzerindeki Etkisi” Felsefeye Giriş, 25.04.2020, https://www.felsefe.gen.tr/kavramlari-yanlis-kullanmanin-anlam-uzerindeki-etkisi/
( 3) Nizamettin Duran, Yaşama Tanıklık Etmek, Ankara: Son Çağ Yayınları, 2016, s.245-249,
(4) Cemil Meriç, Kırk Ambar: 2, Lehçetü’l-Hakaik,,6.bs., İstanbul: İletişim Yay. , 2014, s. 69, 70