Hak, hukuk, adalet... Bunlar devleti yönetmeye talip her kişi ve partinin topluma vaatlerinin başında gelir. Çünkü bir toplum ancak adaletli bir yönetim, haklının hakkının teslim edilmesi ve bunları tesis edecek bir hukuk düzeni ile ayakta durur.
Bugünlerde iktidarın suçluların cezasız kalmasını önlemek için infaz sisteminde değişiklik yapılacağına dair söylemleri de toplumun adalet ve öç alma duygularının zedelenmesinin sonucudur.
Ancak şu anki iktidar af ilanlarıyla zaten suçluların cezasız kalmasının en baştaki müsebbibidir ve şimdi bunu düzeltmek için gayret sarf ediyor”muş” gibi yapmasının hiçbir manası yoktur.
Siyasiler adaleti tesis etmek, suçluların cezasız kalmasını engellemek istiyorlarsa buna kendilerinden başlamalılar. “Balık baştan kokar”mış,.. Bize kimse dokunmasın ama biz topluma istediğimiz gibi ve istediğimiz ölçüde dokunalım olmaz! Mesela FETÖ’nün devletin kılcal damarlarına bile nüfuz ettiği ülkemizde niçin siyasi ayağı ortaya çıkmamış/çıkarılmamıştır? Bu soruyu her defasında bıkıp usanmadan sorsak da hiçbir sonuç alamamaktayız.
Seçim dönemlerinde hep “devr-i sabık yaratmayacağız” söylemi parti liderlerinin dilinden düşmemiştir. Aslında bu topluma verilen bir vaat değildir bu mesaj o anki iktidaradır. Yani “İçin rahat olsun ben gelince her türlü pisliğinin üstünü örteceğim, görmezden geleceğim sen artık şu iktidar koltuğuna bu sebeple yapışıp kalma” demektir. Bu vaatler idarede kökleşen rüşvetin, adam kayırmanın, liyakatsizliğin, lâyüselliğin ve daha birçok suç ve kötü yönetimin baş sebebidir. Çünkü yapanın yanına kâr kalmaktadır, bırakın adalet önünde hesap vermeyi sorgu sual ile bile karşılaşmamaktadır. Hatta ülkemizde öyle süreçler yaşanmıştır ki bir başbakan çıkıp “Benim memurum işini bilir” diyerek rüşveti tümüyle “meşru” hale getirmiştir. Gayrimeşrunun meşru, meşrunun saflık görüldüğü bir düzen işte aynı yaşadığımız düzeni meydana getirir. “İşini bilenler” düzenin sahibi olur.
Ancak “devr-i sabık yaratmamak” adına öbek öbek suça karışmış idareciler “yaratan” bu sistem, iktidarlara kendinden önceki yönetimlere sormadığı hesabı yapmadığı suçlamaları haksız yere ve siyasi çıkarları uğruna rakiplerine karşı kullanmasına imkân tanımakta bu da adaletsizliği, hukuksuzluğu katmerlendirmektedir. 54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın kamuoyuna “Kayıp trilyon davası” diye lanse edilen ve bir tiyatrodan ibaret olan dava böyle bir davadır.
Türkiye’de maalesef siyasilerin yaklaşımı genelde bu şekilde olmuştur. Düzen şimdiye kadar böyle gelmiştir ama artık böyle gitmemelidir. Sağlam görünen bir ağacın içten içe kemirilip, çürüyüp birdenbire devrilmesi gibi ülkeleri içten içe bitiren bu yaklaşım artık son bulmalıdır.