Bir ülkede her kesime eşit mesafede durmayı başarabilecek, her kesimi bir araya getirebilecek, çatışmalarda orta yolu bulacak, tarafsız davranmasını başarabilecek bir kişiye yani bu niteliklere sahip bir Cumhurbaşkanına ihtiyaç vardır. Partiler üstü olmasının gerekliliği de işte tam bu sebeple yani toplumsal barışı sağlamada rol oynayabilmesinin önemi ve gerekliliğindendir.
Cumhurbaşkanlığı makamı artık ülkemizde yaklaşık 20 yıldır iktidar olan AKP’nin işine geldiği gibi şekillendiriliyor. Başa geldiklerinde “kendilerinden olmayan” Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in yetkilerini kısıtlamaya çalışırken “kendilerinden olan” Abdullah Gül geldiğinde yetkilerini genişlettiler. Sonra “kendilerinden olan” Abdullah Gül ile ters düştüklerinde Cumhurbaşkanının yetkilerini olabildiğince kısıtladılar, nerede ise adı var kendi yok bir makama indirgeyip Abdullah Gül’ü o makamda etkisiz hale getirdiler ve sonuç hepinizce malum. Şu anki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan makama geldiğinde yetkiler genişletildi. Bu da yetmedi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçilip nerede ise TBMM devre dışı bırakıldı, parlamento etkisiz hale getirildi. Daha da ileri gidildi, AKP için “bu partinin anası da benim babası da” diyen Cumhurbaşkanımız yeni sistem ile birlikte AKP’nin genel başkanı da olmak istedi ve sistem ona göre şekillendi. Bunun bir sonucu olarak da diğer parti liderleri eleştirilirken, Cumhurbaşkanı dokunulmazlığı AKP Genel Başkanlığını da kapsar hale geldiği için, AKP Genel Başkanı eleştirilemez oldu. Dolayısıyla Cumhurbaşkanının AKP’nin icraatları ile ilgili söylemleri eleştirilince kolaylıkla Cumhurbaşkanına hakaretten yargılanmanın yolu da açıldı. Kısacası AKP dokunulmazlık zırhına büründü.
AKP 2002’de göreve gelmesiyle Avrupa’ya verdiği sözler uyarınca uyum yasaları adı altında nerede ise tüm hukuk mevzuatımızı değiştirdi. Şimdi de yine yap-boz tahtasına dönen hukuk sistemimizi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine uyumlu hale getirmek adına aynı yol takip ediliyor. Hatta Anayasamız bile defalarca değiştirilmiş olmasına rağmen yine “özgürlükler” vs. gibi toplumu etkileyecek kelimeler kullanılarak bu sisteme uygun hale getirilmeye, neredeyse tüm yetkiler tek elde toplanıp en ufak muhalefete kapılar kapatılmaya çalışılıyor. Halbuki AKP iktidara geldiği 2002’de dahi anayasayı değiştirecek çoğunlukta idi. İstediği zaman istediği değişikliği yapabilecek olmasına rağmen seçmeni hiçbir zaman “bizim özgürlüğümüz, rahatımız için ise niçin şimdiye kadar bu değişiklikler yapılmadı?” demedi.
Son zamanlarda bir mafya elebaşısı olan Sedat Peker’in videoları gündemde. İddialar o kadar büyük ki gündemde olmaması mümkün değil. Tabii ki gündemde derken yine iktidarın dışındakilerin gündeminde çünkü onlar yine ellerinden geldiğince bunların gündeme gelmemesi, gelecekse bile kendilerine yontarak buradan bile bir çıkar sağlayarak gündeme gelmesi için çalışıyorlar. İktidara göre öyle büyük mücadeleler veriyorlar ki muhalefet hatta dış ülkeler bu komployu hazırlamışlar, bu sebeple daha çok daha çok desteklenmeliler(!)
İddialar yabana atılır gibi değil. İsimler, yerler, araçlar hepsi uyum gösteriyor. Hatta suçlananlar görünürdeki durumu kabul edip ancak içeriğe ya da sebebe itiraz edebiliyorlar. Mafya elebaşısı kendisinin ve yakınlarının da suçlarının bir kısmını itiraf edip olayların gerçekliğinin ispatını kuvvetlendirmeye çalışıyor. Mafyanın derin devlete hizmet ettiğini ortaya koyuyor.
Suçlamaların ilk hedefi olan Süleyman Soylu ekrana çıkıp kendini temize çıkarmaya çalıştığı gibi tarihsel süreçte yaşanan olaylar ile ilgili olarak başkalarının suçlandığı iddialar hakkında bile hiçbir araştırma soruşturma yapılmadan “saçmalık” diyor. Bir insan kendisi ile ilgili suçlamalar hakkında beyanda bulanabilir ancak başkaları hakkındaki suçlamalar için kesin beyanlarda bulunamaz. Bunlar ancak hukuki süreç ile ortaya çıkar.
Soylu danışıklı dövüş olduğu belli olan programda kendini aklamaya çalışsa da bu açıklamalar kimseyi tatmin etmedi. Kendi dönemlerinde mitingler yapan, seçim dönemlerinde kendilerini destekleyen videolar yayınlayan Peker’e koruma verilmesine verdiği yanıtlar tatmin edici değildi. Peker’in maaşa bağladığı milletvekilini açıklamadı. Terör örgütü üyesi suçlaması tehdidi ile malları ve paraları alınan iş insanlarına değinmedi. Tolga Ağar’a yönelik cinayet suçlaması ile ilgili bırakın cevabı soru dahi sorulmadı. Kendini temize çıkarmak için “benden önceki iç işleri bakanları para sayma makineleriyle gündeme geliyordu” dedi halbuki bahsettiği bakanlar AKP döneminin iç işleri bakanlarıydı. Peker’e yönelik tecavüz şikayetinin sümen altı edildiğini söyledi, bu olay da AKP iktidarı zamanındaydı. Kendimi temize çıkarayım derken partisine yüklenmiş oldu.
Soylu çeteler ile mücadele eden bir iktidar olduklarından bahsetse de bu kabul görmedi. Çünkü Peker’i hapisten çıkaran da, Bahçeli ile aralarının iyi olduğu herkesçe malum olan Çakıcı’ya bir bilen gibi davranan da bu iktidar oldu. Çetelere karşı mücadeleleri ile ilgili toplum nezdinde söylenen Kürt çetelerini tasfiye ettikleriydi. Yani AKP iktidarının sadece kendi siyasetçilerine, iş adamlarına, gazetecilerine vb. değil gerektiğinde kendi kullanacağı çetelere de şekil verdiği görüşü hakimdi.
Suçlanan kişiler sadece kendi beyanlarıyla aklanıyor olsaydı şu an kimse yargılanmıyor kimse de hapishanede yatmıyor olurdu. Şaibeli isimlerin derhal istifa etmesi ve siyasi davalar açısından çok zor olmakla birlikte tarafsız bir şekilde soruşturulması gerekmektedir. Soruşturmayı yürütecek savcı ve hakimlere mesleki güvence sağlanmalıdır. İç İşleri Bakanını kendine bağlı emniyet ne kadar araştırabilir? Soylu’nun iddia ettiği gibi savcılığa bağlı adli polis diye bir oluşum da yok, bakan olmasına rağmen bunu bilmemesi mümkün olmayan Soylu sırf halka “yapılabilir” mesajı vermek için bu cümleleri kuruyor.
Uyuşturucu iddiaları da çok ciddi çünkü bu videolardan kısa bir süre önce AKP Genel Merkezinde görevli ve etkili görevler almış birinin “pudra şekeri” olayına ve hayat tarzına şahit olmuştuk.
AKP hükümeti aynı bu dönemde olduğu gibi kendini tehlikede gördüğü zaman hemen “beka” ve “istikrar” kelimelerinin arkasına saklanır muhalefeti en nahoş şekilde suçlar. Bu arada ya yerli otomobil ya doğalgaz ya da petrol bulunur. Şimdiye kadar milletin ekonomisine bir faydası olmayan bu açıklamalara ancak kanmak isteyen AKP seçmeni kanıyor. Yine bu dönemlerde iktidar dini değerleri kullanarak da muhalefetin özellikle ana muhalefet partisi CHP’nin üzerine gider. Seçmeninin hassasiyetlerini kendi ikballeri için kullanmaktan çekinmezler. Ya tek parti döneminin defterleri açılır, ya 20 sene öncesinin CHP’sinden bahsedilir ya bir cami açılır ya da Cumhurbaşkanı da olan AKP Genel Başkanının namaz kılan, Kur’an-ı Kerim okuyan fotoğraf veya videoları paylaşılır.
Medeniyetin beşiği olan topraklarda hüküm süren bir ülke olarak tüm dünyanın odağındayız. Her türlü farklılığı kullanarak bizi ayrıştırmaya çalışıyorlar. Bizim ülke içinde bunları etkisiz hale getirecek, samimi olarak birlik ve beraberlik için mesai harcayacak bir Cumhurbaşkanına ihtiyacımız var. Partili Cumhurbaşkanının bu misyonu ifa etmesi mümkün değil. Son olaylar da bu görüşü doğrular nitelikte; Soylu ile ilgili iddialar gündemdeyken hiçbir açıklama yapmayan ancak Binali Yıldırım bu iddialardan nasibini alınca ilk defa konuşan Cumhurbaşkanımız daha soruşturulmadan bu iddiaları hemen yalanladı ve yalanladıktan sonra bir manası varmış gibi soruşturulacağını söyledi. Kendi sözünün üstüne hangi savcı ve hâkim söz söyleyebilir? Söz söyleyebilmesi için yakın zamanda bir video çekerek pandemi kısıtlamalarının Anayasayı ihlal ettiğini ve soruşturma açacağını söyleyen ancak görevden alınacağının da bilincinde olduğunu ifade eden savcı gibi her şeyi göze alması gerekiyor.