Kişinin dünya görüşü, dini, mezhebi ve inancı ne olursa olsun, insana düşen ve dahi yakışan; ona hoşgörüyle yaklaşması ve saygı duymasıdır. Bu bakış açısı; kişinin iradesine saygı duyulması bağlamında hayatı yaşanır kılan olmazsa olmaz haklardandır. Değil mi ki; Yaratıcı, bu dünyada insanların her tür düşünce ve inanışlarına müsaade ederek onlara yaşama hakkı tanımıştır. Bu anlamda hiç kimse, hiç kimseye, farklı düşünce ve inancından dolayı karışma, eleştirme, aşağılama ve yaşamına engel olma hakkına ve salahiyetine sahip değildir, olamaz da, olmamalıdır da. Bunun aksi ancak Faşizm, Totalitarizm, Diktatörlük ideolojilerini tahkim eden sistemlerde cari olur. Cemil Meriç’in ifadesiyle ideolojiler; kinlerimize takılan maskelerdir. Bütün ideolojilerin arkasında mühim olan insanın insan karşısındaki durumudur.”[1]

İnsanın insan karşısındaki durumu, esas mesele ise, o zaman, hayatımızı kolaylaştıran her türlü söz ve davranışları, birlikte yaşadığımız diğer insanlara da tanımayı ve yaşanabilir ortamı da birlikte hazırlamayı gerekli kılar.

Ülkemizde ve dünyada şaşırtıcı boyutta ve mahiyette olayların ve buna bağlı olarak gelişmelerin gerçekleştiğine şahit olmaktayız. Bunun karşısında gösterilen tepkiler ve yapılan yorumlar da aynı şekilde akıl almaz bir şekilde şaşırtmaktadır. Kamuoyunu sağlıklı haberlerle bilgilendirmek yerine, akl-ı selim, rafa kaldırılarak, sansasyon yaratacak boyutta yalan, yanlış, saptırıcı ve daha önemlisi pervasızca, toplumu ayrıştırıcı provokatif haberler yapılmaktadır. Bu noktada, bu vatanın evladı olan her yurttaşın,  her tür haberleşme ve bilgilendirme araçlarıyla kamuoyunu meşgul etmek, yanıltmak ve amaçları doğrultusunda bir algı oluşturmak isteyen art niyetlilere karşı, eşyanın, hakikatin, olay ve olguların gerçekliğini, elinden geldiği oranda ortaya koymak gibi bir görevi bulunmaktadır.

Hatırlayın, çok yakın bir zamanda, Suriye’de insanlık düşmanı Esad’ın “insan mezbahası” olan Şam’daki Sednaya Hapishanesi hakkında tek bir satır yazmayan ve tek bir söz söylemeyen gazeteciler ve sözüm ona milletvekilleri,  cellat Esad’ın devrilişinden sonra kalemleri ve dilleri açıldı. Açıldı ne kelime, sivrildi dense yeridir. Vekil seviyesinde olanlar ve sözde sunucu gazeteci konumunda olanların bazılarından Hatay'a, Hatay insanına yakışmayan açıklamalarını duyduk. Marjinal konumundaki bu davranışların Alevi’si, Sünni’si, Ermeni’si ve Hristiyan’ı ile bir bütün olan Hatay insanını dolduruşa getiremeyeceğine ve asla etkilemeyeceğine inanıyoruz. Ancak takınılan çifte standart her âkil insanın dikkatinden kaçmadığını söyleyebiliriz. Kan emici Esat hakkında olumsuz tek bir cümle kuramayan sözde bir belediye başkanı, Suriye’nin yeni yöneticisi hakkında “alçak, hayâsız” sözcüklerini rahatlıkla ve heyecanla sıralayarak dinleyenlerini galeyana getirmeye çalışıyor. Biz kimsenin savunucusu filan değiliz, ama bilinmeli ki, bizim duruşumuz hakkaniyet üzeredir. Doğrulanmamış haberlerin araştırılmasını inandığımız, Kitabın Hucurât Suresi’nin 6. Ayetinde, emrediliyor. Aksi takdirde vebalinin ağır, sonucunun pişmanlık olduğu ifade ediliyor. Peygamberimiz buyurmuyor mu ki, “Kızım Fatıma çalsa, onun bile elini kesrim” diye. Her konuda, Müslüman’a adil olmak düşer.

Bu tip tahrikler hep ola gelmiştir ancak Hatay insanı, öteden beri duruşuyla buna hiç iltifat etmemiştir. Bunun en açık göstergesi 2007 yılında kurduğumuz "Medeniyetler korosu"dur. Bizler de öteden beri var olan hoşgörü insanının, hoşgörü içinde yaşamasını "Doğal Yaşayışın Sesi" adlı makalemizde dile getirmiştik.

Evet, her şeyden önce verdiğimiz bilgilerin doğruluğunu tahkik etmek, heyecan ve hamaset yerine daha itidalli olmak, bizi sonradan pişman olacağımız şeylerden korur.  Olaylara karşı duyarlılığımızı Sednaya hapishanesindeki katliamlar için de göstermemiz, insan olmamızın bir icabı olsa gerektir.  Bu da bizi her bakımdan inandırıcı kılacaktır. İnsanın düşüncesi, görüşü ve inancı ne olursa olsun, insan olarak ona değer vermek gerekir. Bu anlamda bunu da her masum ve mazlum insana karşı göstermek gerekir diye düşünüyorum.

***

Olaylar olaylar… Gün geçmiyor ki sansasyonel olaylar ve açıklamalar olmamış olsun. Bu milletin önemli özelliklerinden biri yardımseverliğidir. Uzak–yakın, darda kalana karşılıksız yardım etmesi gibi. Ancak bunun istisnasına, ne yazık ki, 6 Şubat 2023 depreminde şahit olduk.

Siyasî anlayışlarına cevap alamadıkları için yardımı kesen, depremzedeleri barındırdıkları otellerden çıkaranlar oldu. Onurlu depremzedeler, bazılarının gönderdiği yardımları iade etmişti.

Yine, asrın en büyük yalan dolan, suiistimal ve yolsuzluğun yaşandığı ülkemizde yargı görevini yaptığı süreçte, hakkın ve hakikatin ortaya çıkmasını istemek yerine, ana muhalefetin başkanı gençleri, halkı meydanlara çıkma anonsunu yapması…  Yetmedi İngilizlere, yardım etmediler diye ağlamaklı sitemi… Yetmedi bu ülkenin yatırımcı milli kuruluşlarına karşı halkı boykota çağırması...

Soralım şimdi, hani Vahdettin İngiliz gemisine binerek kaçtığı iddia ediliyordu! Hani İskilipli Atıf Hoca İngiliz ajanıydı! Buna dair bir delil, bir belge yok, ama yalan dolan ve iftira çok. Şimdi bu duruma göre düşünelim; İngiliz muhibbi kimdir?

Bir başka üzücü hadise, Enver Aysever hemşerimizin Nedim Şener ile ilgili açıklamaları olmuştur. Ömer Seyfettin’in Diyet isimli hikâyesi okunmuş olsaydı keşke. Belki daha itidalli davranarak hitap ederdi. Ama maalesef,  her türlü olumsuz ve başa kalkma hitaplarından sonra Tarık Akan'ın, Şener'in çocuğunu kendi okulunda çocuğu gibi ücretsiz olarak okuttuğunu söyleyerek şu tahkir ifadesini yöneltmiştir: “Tarık abi yaşasaydı bugün yüzüne tükürmez miydi?”  

Yardım etmenin gereği bu mu olmalıydı? Ne yani bir iyilik karşısında şahsiyetini, onurunu, düşüncesini ipotek mi etmeliydi Nedim Şener? Tıpkı kendilerini desteklemedikleri için yaptıkları yardımlarla depremzedelerin başına kalkanlar gibi. Gel de şimdi İsmet özele hak verme! Ne diyordu şiirinin bir bölümünde;

Seni marifetli sanacaklardı

Karşısında uçurumlar çağıldamayan herkes

Seni marifetli sanacaklardı

Kalbini

Rehn edebilseydin eğer.[2]


[1] Cemil Meriç, Sosyoloji Notları ve Konferanslar, s  43

[2] İsmet Özel, Cinayetler Kitabı Şiirler, Çıdam Yayınları 1975, s. 8