Şimdiye kadar deprem sonrası devletin yapıp, yapamadıklarını konuştuk. Yapılanların eksikliklerinden fazlalıklarından bahsedip durduk.
Ancak konuşmadığımız veya konuşamadığımız bir durum vardı ki ondan ya bahsetmemeyi seçtik, veya kısıtlı miktarda konuşmayı yeğledik.
Deprem bizim ya ahlaki normlarımızı, fay hatlarımızı derinden etkiledi, yahut aslında varolan ahlaksızlığımızı su yüzüne çıkardı.
Depremin ilk saatlerinden itibaren mevcut mahalle marketlerimizin nasıl yağmalanmaya başladığına bu gözler şahit oldu.
İnsanlar canlarının derdine düşmüşken, çöken binalardan yakınlarını nasıl çıkartacakları derdindeyken bir takım insanlar marketleri yağmalamaya başlamışlardı.
O sıradaki temel ihtiyaç maddelerinin (Su, yiyecek, çocuk bezi) daha sonra ödenmek üzere alınmasını anlayışla karşılayabilirim ama televizyon, tava, tencere takımları ve kolilerce malın kucaklanıp götürülmesini halen anlamakta zorlanıyorum.
Hatta bazı marketlerin önüne pikaplar çekilip malın yağmalanmasını hiç anlayamadık.
Bunları yapanlar dışarının insanları değil kendi halkımızdı. Zira daha dışarıdan yağmacıların hücumu başlamamıştı. Komşu, komşunun malını yağmalamasını bir çok yerden duyar olduk.
Sonra sıra deprem soyguncularına gelmişti.
Önce nakliyeciler fahiş fiyatlarla taşıma işlerini almaya başladılar. Hasar almış binalarda en yakın yerlere dudak uçuklatan fiyatlar istendi, insanların zor durumundan alabildiğine yararlanan insafsızlar ortalığı kapladı. Taşıma asansörcüleri bir saatlik hizmete karşılık deprem öncesi fiyatın beş, on katını istediler ve aldılar.
Daha sonraları hayırseverlerin gönderdikleri yardımlar bölgemize ulaşmaya başladı. Bu yardımlar en ücra yerleşim birimine kadar ulaşmasına rağmen eline bir koli yardım bile geçmeyenler oluyordu. Zira aç gözlü insanlar yardımları ihtiyaçları kadar alacaklarına büyük bir hırsla saldırıyor, evlerinin ve ailelerinin birkaç yıllık ihtiyaçlarını depoluyorlardı. Köyün birinde arkadaş “Her ev kilere dönmüş durumda” diyordu.
Bunun yanında gelen tır veya kamyonu komple deposuna indiren bazı insanların ahlaksızlığından bahsetmek istemiyorum bile. Bunların bir kısmı basına da yansımıştı.
Bir de memnuniyetsiz bir kesim türemişti. Ne yapılırsa yapılsın şikayetleri bitmiyor, kendilerine verilen konteynırlardaki bir takım eşyaları satıyor, az hasarlı evini kiraya verip kendileri aldıkları konteynırlarda kalmaya devam ediyordu. Yemeklerden şikayet edenler, kaldıkları yerleri beğenmeyenler, verilen imkanlardan sürekli şikayet üretenler… Sanki bir afet yaşanmamış, 25000 İnsanımızı kaybetmemiş, her şey normal zamandaymış gibi beklenti üretenler, bulamayınca şikayetlenenler…
Daha aklıma gelmeyen sizlerin sayabileceği onlarca ahlak erozyonları. Ne yazık ki deprem bir takım ahlak sıkıntılarını ortaya çıkardı ne yazık ki…