Ekonominin zorda olduğu, pandemi, deprem gerçeği, Ukrayna- Rusya savaşının verdiği zararların ekonomiye olan olumsuz etkisini herkes biliyordu.
Türkiye seçimlere giderken tedbirler almanın siyasi zorlukları, hiçbir siyasetçinin kaybetme pahasına bunu göze alamayacağı bilinmeyen şeyler değildi.
O açıdan seçim sonrasında acı reçetelerin geleceği, tasarruf tedbirlerinin çoğalacağı sürpriz olarak herkes gibi bana da gelmiyordu.
Fedakarlıksa herkesle beraber benim de fedakârlık yapmam kaçınılmazdı. Türk halkı tarihinde defalarca bu fedakarlığı göstermiş, gerektiği zaman ekmeğinden keserek devletinin tekrar ayağa kalkmasını, küllerinden yeniden doğmasını sağlamıştı.
Seçim öncesi sırtında yumurta küfesi olmayan muhalefetin bol keseden verdiği vaatlere halkımızın inanma eğilimi göstermesi sonucu hükümet altından kalkılamaz sözleri işte bu ahvalde vererek ekonominin daha kötüye gitmesine ne yazık ki zemin hazırladı.
Yıllarca haklı olarak direndiği EYT yasasını kabul ederek ilk darbeyi attı. 40 Yaşında 3 milyon emekliler ordusunu daha karadeliğe ekledi. Türkiye’de ortalama yaşın 80 yıl olduğu varsayıldığında, 40 yaşında emekli olan bir insana 25 yıl pirim yatırmasına karşılık 40 sene daha emekli aylığı bağlanacak demekti EYT yasası.
Mevcut 13 milyon emeklinin üzerine her yıl artacak şekilde 3 milyon daha emekli katılmış, SGK’nın zaten mevcut açığı daha da büyütülmüştür. Mevcut durumda bile bütçeden 25 milyar dolar destek alan SGK’nın yükü daha da ağırlaşmıştır.
Türkiye’nin bütçe açığının 45 milyar dolar olduğu hatırlanırsa bunun ne kadar büyük bir yük getirdiği anlaşılabilir. Kendi bütçesi kadar hazineden destek alan bir SGK’nın bunu sürdürebilmesi mümkün değildir.
Yeni gelen Maliye ekibi aynı IMF programlarında olduğu gibi en önce karadelik olarak gördüğü emekliler üzerine yüklenmiş, yapılan zammı kök maaş denilen ucubeye yüzde 25 olarak bırakmış, dolayısıyla 9 milyona yakın 6000 TL veya daha az kök maaşı olan emekliler yüzde sıfır zamla iktifa etmek zorunda kalmışlardır.
Yani ekonominin yükü öncelikle toplumun en zayıf, en yoksul kesimi üzerine bırakılmış, ev kiralarının bile 8-10 bini bulduğu bir ortamda 9 milyon emekli 7500 TL ile açlığa terkedilmiştir.
Memur, kamu işçisi, asgari ücretli seçim öncesi kendilerine iktidar kanadı tarafından verilen sözler gereği alacaklarını almasına rağmen 16 milyon emekli büyük bir adaletsizliğe kurban edilmişlerdir.
Bu yetmiyormuş gibi hiçbir koruyucu tedbir alınmadan piyasaya yayılan vergi ve kamu zamları işin tuzu biberi olmaya devam etmektedir. Dünyanın en adaletsiz vergileri olan dolaylı vergilerle ellerindeki, avuçlarındaki herşey alınmaya başlanmıştır.
En zengini de, en fakiri de KDV’yi aynı oranda vermekte, ÖTV ile adaletsizlik son noktaya ulaşmaktadır.
Konuştuğum her emekli kendisinden istenilen fedakarlığa değil, yapılan adaletsizliğe isyan etmektedir. IMF kovulmuştur ama IMF gölgesi bir kadro rasyonel ekonomi adına IMF programı uygulamaktadır.
Geçmişte yapılan hataların cezasını sadece emekli insanlardan çıkarmak ne derece doğrudur. Fedakarlıkta eşit olmalı, faydalanmalar da eşit olmalıdır.
Tüm kamu zamları ve yeni vergilerden sonra cılız bir tasarruf genelgesi yayınlanarak kamu kurumlarından tasarruf istenmiştir. Ben şimdiden söyleyeyim günün sonunda kamu kurumları yeni ödenek istememeyi tasarruf olarak gösterecek, bir lira bile tasarruf yapmayacaktır.
Hiçbir müdür altındaki arabadan, şoföründen, yakıtından, diğer giderlerden tasarruf etmeyecektir.
Devlet market poşetlerine 25 kuruş ücret koyduğunda tonlarca plastiğin nasıl doğaya karışmasını önlediyse, kamuda kullanılan araç ve yakıtların sadece yüzde 10’nunu kullanıcının ödeme zorunluluğu getirse bakın bakalım ne kadar tasarruf edilecektir.
Kamu bürokrasisi asıl israfın kaynağıdır ve bu yıllardır ne yazık ki önlenemediği gibi gittikçe daha da büyümektedir. 27.07.2023