Amerikalı yapımcı Matth Walsh’ın sorduğu ve cevabının peşine düştüğü bir sorudan aldım bu yazının başlığını. Belgesel geçtiğimiz yıl Amerika’da gösterime girse de Twitter’da geçenlerde yayımlandı. Elon Musk, “mutlaka her ebeveyn izlemeli” diyerek Twitter hesabından bu belgeseli paylaştı.
Bu yazıda tüm dünyadaki çocukları tehdit eden bir tehlikeye dikkat çekmek için birkaç noktaya değineceğim. Öncelikle biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet şeklinde iki ayrım yapılmaktadır. Biyolojik cinsiyet, bir insanın doğumdaki anatomisine bakılarak anlaşılırken; toplumsal cinsiyet, birey toplumsal ve psikolojik olarak hangi rolde ise ona göre belirlenmektedir. Bu iki ayrım oldukça önemlidir. Bu yaklaşıma göre bir birey biyolojik olarak kadın veya erkek olsa da toplumsal cinsiyet açısından kendisini nasıl tanımlıyorsa o konumdadır ve toplum onu o şekilde kabul etmek zorundadır. Daha açık bir deyişle bir kadın kendisini erkek olarak tanımlıyorsa toplum da onun erkek olduğunu kabul etmek zorundadır. Bir erkek de “ben kadınım” diyorsa toplum aynı şekilde onu kadın olarak benimsemelidir. Yani biyolojik olarak kadın veya erkek olan biri, karşı cinsiyette olduğunu iddia ediyorsa diğer insanlar onlara saygı göstermelidir. Şöyle bir örnek ile açıklamak daha uygun olacaktır: Bir insan engelli olmamasına rağmen “ben engelliyim” diyorsa toplum onu engelli olarak kabul etmek zorundadır. Bir kişinin kolu olmasına rağmen kolunun olmadığını iddia etmesi ve bunun herkes tarafından onaylanması gerekmektedir.
Çok boyutlu ve oldukça karmaşık olan bu duruma yakından baktığımızda Amerika’da özellikle spor müsabakalarında biyolojik cinsiyeti erkek olan bireyler, kendilerini kadın olarak tanımlayarak kadın kategorisinde yarışmalara dâhil olmaktadırlar. Fiziksel dayanıklılık açısından daha avantajlı olan bu bireyler yarışmalarda kadın sporcuların kolaylıkla önüne geçerek onların spor alanlarından yavaş yavaş çekilmelerine neden olmaktadır. Aslında bu durum da bir nevi erkek egemenliğinin alanını genişletmiş olmaktadır. Diğer taraftan belgeselde bahsedilen bir konu da çocukların küçük yaştan itibaren çeşitli tıbbi müdahalelerle cinsiyet değiştirmeye maruz bırakılmasıdır. Bununla mücadele olanakları neredeyse tıkalı olmakta ve en ufak bir eleştiri homofobik olarak nitelendirilmektedir. Buna karşı çıkan doktor veya sporcular mesleklerini yapamaz hale gelmektedir.
Belgeselde vurgulandığına göre çocuklar üzerinde uygulanan birçok hormon ilacının ileride ne tür bir yan tesir oluşturacağı konusunda bir veri bulunmamaktadır. Çeşitli medya veya yazılı kaynaklarda cinsiyet değiştirmek övülmekte ve bu durum olağan kabul edilmektedir. Belgesel boyunca çeşitli uzmanlar, politikacılar ebeveynlerle görüşen Matth Walsh “kadın nedir?” sorusunun cevabını en sonunda evine döndüğünde karısından öğrenmesi, aslında cevabın uzaklarda aranmaması gerektiğini bize gösterdi. Cevabı bu kadar basit olan soruyu karmaşık hale getiren modern insan, derin bir yanlışa sürüklenmektedir. Yanlışa elimizle engel olamıyorsak okuyarak, araştırarak veya en azından düşünerek dur demeliyiz. Bu belgesel Amerika’daki sorunu ele alsa da sorun tüm dünyayı ilgilendirmektedir. Korkarım ki çok da uzak olmayan bir gelecekte bizler de yukarıda bahsettiğim konuları konuşuyor olacağız.
Belgeselin linki:
https://youtu.be/1vmv00fuTDc