Bu virüs hakkında bildiğimiz bir şey varsa, hiçbir şey bilmediğimizdir.
“Paniğe gerek yok, bu normal bir grip virüsüdür. Grip kadar etkisi vardır” diyen uzmanlar kayboldu.
“Her gün gripten de bu kadar adam ölüyor” diyen bilirkişiler ortalıkta görünmez oldu.
“Sağlıklı insanların maske takmasına gerek yok” diyen etkin kişiler konuşmaz oldu.
“Bu virüs ABD’de, Çin’de, İsrail’de üretildi” diyen komplo teorisyenlerimiz en fazla virüs bu ülkelerde yayılmaya başlayınca ortadan çekildi.
Şimdi hepimizin kafası öyle karışık ki hangisi doğru, hangisi yanlış ayırt edemez hale geldik.
Virüs 1,5 metreden mi bulaşıyor, yoksa 8 metreden mi?
Kendi başına öldürücü bir özelliği var mı, yoksa kronik rahatsızlıkları mı tetikliyor, kronik rahatsızlıklar mı öldürüyor.
Bir bulaşıp atlatan yeniden hastalığa yakalanabiliyor mu, yoksa bağışıklık mı kazanıyor.
Neden kalp hastalarını değilde daha ziyade hipertansiyon hastalarını etkiliyor?
Eldiven takmalı mıyız, takmamalı mıyız?
Korona hastalığının ilk belirtileri nedir? Ateş mi, öksürük mü, boğaz ağrısı mı yoksa hepsi birden mi?
Televizyonlara çıkan hiçbir uzman “bu konuda bilgim yok” demiyor, diyemiyor.
Her biri birbirleriyle çelişen bilgileri halka akıtmaya devam ediyorlar. Korkunç bir bilgi kirliliği oluşmuş durumda.
El yıkama şeklini ve süresini bile her uzman farklı anlatıyor. Antiseptikler konusunda farklı bilgiler sunuyorlar.
Vatandaş olarak ise bize düşen korku ve panik içerisinde bilgilerden seç, beğen al formülü uygulamak oluyor.
Halbuki, biliyoruz ki en büyük aşı kaynağı kendi vücudumuz. Allah her insan vücudunu zararlı virüslerden korumalı antikorlarla bezemiş.
Öncelikle beden sağlığımızı zinde tutmalı, bağışıklık sistemimizi dumura uğratacak korku, panik gibi duygulardan uzak kalmalıyız.
Doğal gıdalara ağırlık vermeli, vücudumuzu korumasız bırakan gıda teröründen sakınmalıyız.
Çocuklarımızı koruyucu maddelerle ve glikoz şuruplarıyla doldurulmuş paketli gıdalardan uzak tutmalı, evlerimizde annelerimizin emek vererek yaptıkları yiyecek ve içeceklere yönlendirmeli, bol meyve ve sebzelere alıştırmalıyız.
Devlet “Biz bize yeteriz kampanyası” açarak çok hayırlı bir eylem içerisine girmiştir.
Hiçbir ülkenin gücü ve parası durmuş bir ekonomide tüm halkını doyuracak ve bakacak güçte değildir. Bu konuda bizler millet olarak zor zamanlarda destanlar yazmakla ünlüyüz.
Batı marketleri yağmalarken, birbirinin sağlık malzemelerine korsanlık yapıp el koyarken biz komşumuz açken tok yatamayan bir kültür ve inanca sahibiz.
Kampanya açılır açılmaz kısa zamanda toplanan miktar bu inancımızı bir kere daha ispat etmiştir.
Ancak ne yazık ki hayatında bir yoksula on kuruşluk faydası olmayan tuzu kuruların cayırtısı yine ortalığı kaplamış, en fazla çığlığı onlar atmaya başlamışlardır.
Yardıma koşanlar yine fedakârca ses çıkarmayanlar oluyor.
Hatay’daki Kızılay şubelerimiz binlerce gıda kolisini kendi imkanları içerisinde muhtaç insanlarımıza her türlü riski alarak ulaştırmaya çalışırken, bir kısım insan ise evlerinde klavye kahramanlığı yaparak çamur atmakla meşgul olabiliyor.
Sadece Kızılay Antakya şubesi üç bin gıda kolisi, 1500 dezenfektan, 20.000 maske, 2500 sabun, 2000 konserve eti muhtarlarımız aracılığıyla halka ulaşmaya çalışıyor.
Bunların hepsini de o fedakâr insanlar, bağışçıları sayesinde yapabiliyorlar.
Bunlar yapılırken Hamit Tekalan gibi mütevazı esnaflarımız “çorbada bizim de tuzumuz olsun” diyerek kendilerinden büyük bağışlar yapıyorlar. Zira biliyoruz ki yüreklerinin büyüklüğü, bütçelerinin büyüklüğünden çok daha fazla…
Şimdi kolay zamanlarda gündemden düşmeyen anlı, şanlı işadamlarını gözlüyorum. Onların yapacakları bağışları da buradan ilan edeceğim. Bu böyle biline…
KOCA YÜREKLİ ADAM VE CORONA
Paylaş