Geçenlerde başkan Lütfü Savaş HRT ekranlarına çıkarak her biri ayrı tartışma konusu olabilecek başlıklar açtı, konuşmalar yaptı.
Aslında uzun zamandan beridir siyasi polemikler oluşturacak konulara girmek istemiyordum. Halen de bu konularda isteksiz olduğumu söyleye bilirim.
Ancak konu 15 Temmuz hain darbe girişimine gelince o meş’um gecenin şahidi olarak konuşma ve yazma ihtiyacı duydum.
Lütfü Savaş konuşmasında “15 Temmuz’u takan yok. 15 Temmuz kimine göre matem, kimine göre bayram olabilir. Ama toplum 15 Temmuz’u takmıyor” diyordu.
15 Temmuz gecesi yatmış oldukları şezlonglarından kalkmayanların ve ortalık duruluncaya, halk galip gelinceye kadar tatillerinden dönmeyenlerin 15 Temmuz’u anlamalarına imkan yok.
Zira onlar o gece caddelerden akan insan seline şahit olmadılar.
Yine Onlar halkın ölümü göze alıp kahramanca meydanları doldurduğuna da şahit olmadılar.
Tır şoförlerinin, otobüs şoförlerinin tek sermayeleri olan araçlarını kışlaların kapısına ve havaalanına götürüp darbecilerin yollarını tıkadıklarına da şahit olmadılar.
O gece korku duvarını aşan insanlar vardı, çoluk çocuğuyla helalleşip evden çıkan insanlar vardı, eşiyle, çocuklarıyla meydanları dolduranlar vardı.
O gece kimse kimin hangi partiden olduğuna bakmıyordu. Kimse kimsenin mezhebine, milliyetine, inancına bakmıyordu. Tek refleks devleti koruma refleksiydi. Sabaha kadar kimse gözünü kırpmamış, meydanlardan kaçmamıştı.
Tabii ki bulunduğu otelin televizyonundan bunları kahvesini içerek seyredenlerin bu coşkuyu anlaması, bu insanların devlet sahipliğine soyunmasını anlamalarını beklemiyoruz.
Hatta ilk meclis toplantısında darbe girişiminde şehit olanlar için saygı duruşu istendiğinde ölen darbeci askerler içinde saygı duruşu talebinde bulunan kimselerin de anlamalarını beklemiyoruz.
Fetö unsurlarıyla al takke ver külah olanlardan da 15 Temmuz’u anlamalarını elbette ki beklemiyoruz.
Bizim halkımız söz konusu devleti olduğunda hiçbir zaman gözünü budaktan sakınmamıştır.
Bizim toplumumuz Devletini sever ve korur. O büyük halk direnişi bunun en büyük ispatıdır.
Ancak devletini seven halkımız devletleşen, kurumlaşan konulara hep uzak kalmıştır.
Diyeceğim o ki devletleşmeye karşıdır toplumumuz.
15 Temmuz gibi büyük bir halk direnişine sahne olan kutlamalar devletleşiyor, o gece hiç görünmeyenler protokol sıralarında baş köşelere kuruluyor, 3 gün ortalıkta görünmeyenler konuşma kürsülerinden nutuklar atıyorsa, asıl olayın kahramanları olan halk sadece seyirci konumuna sokuluyor, protokol tirübününe yaklaştırılmıyorsa oralarda bir terslik var demektir.
Halkımız 15 temmuz direnişini alakasız kişileri protokol sıralarına oturtmak, alakasız insanların attığı nutukları dinlemek için yapmadı.
Her zaman yaptığı gibi ruhsuz kupkuru konuşmaları dinlemek için o meydanları doldurmadı.
Bu nedenledir ki halkımız sadece 15 Temmuz kutlamalarına değil tüm devlet bayramlarına duyarsızdır, o devlet törenlerine gelmez, dinlemez.
Şayet halkımızla birlikte kutlamak istiyorsanız o protokol trübünlerini yıkın, halkın arasına karışın ve konuşma kürsülerini de o gecenin kahramanları olan halkımıza bırakın.
O kürsülerde tek sermayesi aracını darbecilerin yollarını tıkayan tır, otobüs şöförlerini konuşturun, o kürsülerde evinden helalleşip çıkan, çocukları ve ailesiyle sabaha kadar meydanları bırakmayan insanlarımızı konuşturun.
Göreceksiniz öyle kahramanlık hikayeleri çıkacak ki o protokolda oturanlar bile dudaklarını ısırıp dinleyeceklerdir.
Sayın Savaş, 15 Temmuz halkımızın umurunda. Zira canlarını o gece ortaya koyanlar hep onlardı. Ancak onlardan meydanlarda figüran olmalarını bekliyorsanız ve onu gözlemliyorsanız boşuna zahmet etmeyin.
Bu durumu yeni kötü niyetler beslemeye kalkanlar sakın umutlanıp Sayın Savaş’ın söylediklerini de ciddiye almasın. Zira aynı durumla yeniden karşılaşılırsa bu sefer geçen defaki gibi ucuza da kapatamayabilirler.
Mehmet Önal 3 Yıl Önce
Gönlüne dilininse sağlık ciğerim.Kitabin ortasından yazmışsın.