Darbe üzerine
Kelime olarak darbe sözcüğü ; vuruş, çarpış gibi anlamlara gelir. Arapça, d-r-b kökünden gelen bu kelime vurmak anlamı dışında; bırakmak, ayrılmak, yapmak, kurmak gibi bir çok yerde kullanılır. Mesela baskı yapmak anlamında “darb” iğne yaptı anlamında “darabe hagn” işten ayrılma anlamında “idrab” kelimeleri kullanıldığı gibi Kur’an’da Nisa suresi 101. ayette “sefere çıkmak” anlamındadır. Dil bilimci İbnu’l Kutiyye “da-ra-be” fiiline zorlamak ve zayıflatmak anlamı verir. Ragib el İsfahani, düşkün bırakmak ve elem vermek anlamında kullanır.
Kur’an’a baktığımızda “darabe” fiili a) örnek vermek (Bakara: 2:26) b) Sefere çıkmak (Nisa:4:101) c)çarpmak, vurmak ( Nur:24:31) d) yüz çevirmek (Zühruf:43:5) e) Duvar örmek ( Hadid:57 :13) gibi anlamlara gelir.
Hadid suresinde geçen “duribe” edilgen fiili; mahşerde gerçekleşecek olan, mü’minlerle münafıkların birbirlerinden ayrılmasını sağlayan bir çeşit perdeleme gibidir. Siyasi darbelere bakınca onlar da adeta kendi memleketlerine sadık olanlarla olmayanların ortaya çıktığı ve ayrıştığı perde gibidir.
Siyasi darbeler çoğu kez hamasi duygularla ulvi bir şey uğruna yapılıyor görünmesine rağmen aslında ortada birilerinin çıkarı vardır. İşte o politik hesaplar uğruna canlara kıyılır ve masumların kanına girilir. Tıpkı Kur’an’ın “O (münâfıklara): “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” denilince onlar: “Hayır, (yeryüzüne) barışı, ancak biz getiririz” derler” dediği gibi (Bakara:2:11)
Zira her zalim, idrakinde bir şeyleri meşrulaştırarak zulmünü irtikap eder. Tıpkı kedinin acıktığında yavrusunu fareye benzeterek yediği gibi.
Siyasi anlamda darbe “Bir memlekette baskı kurma yoluyla ve genelde zor kullanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işine” denir.
Böyle bir uygulama, olağan üstü durumlar dışında insanlık fıtratına ve toplum tabiatına aykırıdır. Zira böyle bir girişim, insanın en biricik hakkı olan iradesine yani seçebilme özgürlüğüne mugayyir bir durumdur. Zira irade insana verilen biricik emanettir. Kişinin iradesini yok saymak, onun adeta insanlığını yadsımak gibidir.
Emanet imanın, ihanet ise küfrün hayattaki karşılığıdır. İman ve küfür çatışması, emanet ve ihanet, adalet ve zulüm çatışmasıdır.
15 Temmuz’da yaşananlar kimler tarafından irtikap edilirse edilsin kelimenin tam anlamıyla hem zulüm hem de ihanet olması sebebiyle küfürden bir şubedir.
Şayet dağdaki terörist, askerinize silah doğrultsa siz o zulmü belki hazmedersiniz lakin devlet üniformalı bir meslektaşınızın ihaneti, bedenlerden ziyade ruhu yaralayan korkunç bir ahlaksızlık ve zulum olarak addedilmelidir.
İnsan irade ettiği yani seçebildiği nispette değerlidir. İradesi olmayanın, insani özellikleri olmaz. Dolayısıyla iradeye yönelik dış müdahale, o insanı şahsiyet sahibi birey olmaktan çıkarıp bağımlı bir sürü mensubu haline getirir.
Keza bireyler için geçerli olan, milletler için de geçerlidir. Dolayısıyla milli iradeyi ipotek altına almak o millete sürü muamelesi yapmak demeye gelir. Bu nedenle darbe, bir insanlık suçudur. İnsan iradesine müdahale insanı, millet iradesine müdahale ise milletleri şahsiyetsizleştirir.
Halkın iradesinin üstünde tek bir irade Hakkın iradesidir. Hakk ise cüzi iradeye imkan tanır. İnsan irade eder sonra Allah irade eder. Kişi ya imanın gereği olarak ehli emanet olmayı veya nankörlüğün sonucu olarak ehli ihanet olmayı seçer. Zira insanın kaderi seçmektir. Siyasi anlamda yapılan darbe ise insanın seçme yetisine vurulan bir nevi pranga olduğundan, hem bireylere hem de uluslara yönelik bir çeşit itibar suikastıdır.
Öyleyse darbeye karşı çıkmak kutlu bir direniştir. Ona karşı bir duruş sergilemek ise her hangi bir ideolojiye, partiye veya cemaate ve hatta dine mensup olmayı dahi gerektirmez. Sadece millet iradesine dolayısıyla insan onuruna saygılı olmak yeterlidir. İşte bu bağlamda tüm darbelerin panzehiri sivil itaatsizliktir.
Milletin iradesini askeri olarak ipotek altına almak ile siyasi vesayet yoluyla baskı altında tutmak arasında fark yoktur. İkisinin de, insan onuruna ve haysiyetine mugayyir olduğu inkar edilemez.
Zaten siyaset halka vesayet etmek için değil hizmet etmek içindir. Zira vefat edene vesayet edilir. Demokrasilerde ise halkın iradesi statik değil dinamiktir. Vesayeti değil hizmeti hak eder. Kolektif iradeye ölü muamelesi yapmak ciddi bir haksızlıktır.
15 Temmuz darbesi madem ki teopolitik bir tehdittir öyleyse bu travmayı yeniden yaşamamak için gerekli rasyonel tedbirler alınmalıdır. Bu ise duygusal hamaset söylemleri ile değil hakkaniyet ve adalet eksenli çalışmalarla mümkün olur.
Selam ve dua ile