İnsanın çalıştığından başka hakkı yoktur. (Necm: 53:39)
Neyi nasıl aldığımız, alnımıza renk verir.
Ayette geçen “sa’y” kelimesinin çalışmak, yürümek, koşmak gibi bir anlamı var.
Fıkıhta, hac ve umre tavaflarından sonra Safa ve Merve arasını yedi defa gidip gelmeye sa’y etmek denir.
Yürümek ve çalışmak anlamına gelen sa’y kelimesi ile mesai kelimesi de aynı köktendir.
Bu anlamda sa’y, emek anlamına geliyor.
“İnsanın emeğinden başka karşılığı yoktur” ne kadar derin bir hatırlatmadır.
Bu ayet bana ne diyor? diyerek hitabın makasıdını tefekkür edenlere ne güzel bir rehberdir vahiy.
Madem ki insanın çalıştığından fazlasına hakkı yok, o halde insan hak etmek için çalışmalı.
Hak etmek için çalışmaya her daim motive olmalı.
Zaten meslek, süluk edilen yol demek.
Yaratıcı’nın insanın kabiliyetleri üzerinden ona yaptığı dediği işe meslek denir.
İbranice ibadet anlamına gelen avoda aynı zamanda çalışmak demek. Biz Türkçe’de “Çalışmak ibadettir” demişiz.
Aslında ibadet, Hakka hizmet etmek için, meslek halka hizmet etmek için çalışmak.
İnsan için ancak emeğinin hakkı var!
Emek eski Türkçe bir kelime ve zahmet çekmek demek.
Emek zahmet, ekmek ise rahmet.
Zahmetin içinde rahmet saklı.
Ekmek, emeğin neticesi.
Secde ederken alnımızı yere koyarız. Emeğimizin karşılığına ise alın teri diyoruz.
Ekmek, alnımızı secdeye koyduğumuz yerdeki emeğin bedeli.
Takdir ise en çok emekçinin hakkı.
İşverenin değil işçinin.
Böbürlenen patronlar vardır. Şu kadar kişinin ekmek kapısıyım filan diye.
Bilakis emekçiler sayesinde o patron, sermayesine sermaye katmaktadır.
Belki o da, emekçi olduğu nispette takdire hak kazanıyor.
Ayetleri maksada mebni okumak lazım. "Bu ayet bana ne diyor” diyerek okumak.
Bu ayetin, makamını kullanarak rüşvet yiyenlere, kamu malını çarçur edenlere, hırsızlık yapanlara, kaçakçılık yapanlara, vergilerini kitabına uydurarak kaçıranlara da söylediği çok şey var!
Parlementerin, barışa, güvenliğe, huzura, adalete ve müreffeh olmaya hizmet etmek, bu uğurda çaba sarfetmek, milletin bu hususlardaki sorunlarını çözmek ve halkı çalışarak temsil etmek gibi yüksek sorumlulukları var iken, adaveti, kaosu, kutuplaşmayı ve tefrikayı körükleyen söylemlerde ve icraatlarda bulunması, bulunduğu makamı işgal etmesi anlamına gelir.
Zira ayet net olarak "İnsanın çalıştığından başka hakkı yoktur" diyor. O halde her insan, bulunduğu konumun sorumluluklarını ifa ederek ya ehli emanet veya etmeyerek ehli ihanet safında yerini alır.
Nan Farsça ekmek demek. Nankör ise ekmeği yani emeği görmeyendir.
Her nankör emeğin üstünü çizer.
Oysa ki insan olana yakışan ancak çalıştığının karşılığını almaktır.
Neyi nasıl aldığımız ise alnımıza renk verir.
Alnımız ak mı yoksa kara mı?
Bu ayet içimize şifa mı yoksa yara mı?
Buna irademiz karar verecek.
Din, taşıdığımız değil yaşadığımızdır.
Selam ve dua ile