Kurban’ın bir hikmeti de, bize adama bilinci vermesidir. Zira İbrahim ve İsmail kıssası bu anlamda tekrar gözden geçirilmelidir. Kıssa ile takas, makas, kısas kelimeleri aynı kökten gelir. Bunun anlamı, bir şeyi dengiyle kıyas etmektir. Vahiy, ‘Sen madem İbrahimsin ve öyleyse kurban etmeden önce İsmail’ini bulacaksın’ diyor.
Saffat Sûresi’nde Rabb’imiz şöyle der, “(Ve şöyle yalvardı:) ‘Ey Rabbim! Bana dürüst ve erdemli (olacak bir erkek çocuk) bağışla!’ Bunun üzerine ona (kendisi gibi) yumuşak huylu bir erkek çocuk müjdeledik. Ve (bir gün çocuk, babasının) tutum ve davranışlarını anlayıp paylaşacak olgunluğa eriştiğinde babası şöyle dedi, ‘Ey yavrucuğum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; bir düşün ne dersin?’ ”
(İsmail) “Ey babacığım” dedi, ‘Sana emredilen neyse onu yap; İnşallah beni sıkıntıya göğüs gerenlerden bulacaksın!’ Fakat ikisi Allah’ın emri (olarak gördükleri) ne kendilerini teslim edince ve (İbrahim) onu yüzüstü yatırınca kendisine seslendik, ‘Ey İbrahim! Sen şimdiden o rüya(nın) amacını yerine getirmiş oldun! İşte iyilik yapanları biz böyle ödüllendiririz; Çünkü bu apaçık bir sınama idi.’” (Saffat Sûresi, 37/100–107).
O halde kimdir senin İsmail’in? Oğlun mu, kızın mı, eşin mi, arkadaşın mı, annen mi, baban mı, yoksa atan mı? Servetin mi, şöhretin mi, benliğin mi, yoksa şehvetin mi?
Kim senin İsmail’in? İhtirasların mı, arzuların mı, tutkuların mı, kariyerin mi, planların mı, düşlerin mi, yoksa seni çepeçevre kuşatan aşkın mı?
Kim senin İsmail’in? Sen önce onu bulacaksın ve sonra cananından vazgeçebilmenin sırrını tadacaksın. Ama sen önce cananını bulacaksın.
Kim senin İsmail’in? İsmail, Leyla’dır kimi dem sen Mecnun’san eğer, Keremdir o, sen Aslıysan. Ferhat’tır o, kimi dem. Nedir dağları deldirten, çölleri aştıran, okyanuslara meydan okuyan tutku yüreğinde? Uykularını kaçırandır senin İsmail’in aslında.
İbrahim’in İsmail’i oğlu idi. O, onun cananıydı peki ya seninki kim? Nedir yüreğinde Allah’a rakip olan sevgi?
Kimdir senin İsmail’in? Koç mu, deve mi, araba mı, ev mi? Kimdir İsmail’in senin? En çok arzuladığın, kavuşmak için rüyasını gördüğün, meftun olduğun, mecbur olduğun, olmazsa olmaz varsaydığın, onun için yaşadığın, hayatının omurgasına oturttuğun nedir? İşte o, senin İsmail’in, ey çağın İbrahim’i? Koçu keserken onu hatırlayacaksın !
“İlah” Arapça şayet h-v-l kökünden geliyorsa çok korkulduğu için kendisine kulluk edilen şey demek. Eğer, e-l-h kökünden geliyorsa çok sevildiği için kendisine kulluk edilen anlamındadır. Dolayısıyla “ilah” çok sevildiği için ve çok korkulduğu için kendisine kulluk edilen şey demek.
Demek ki tevhidin önünde iki temel engel var. Korku ve sevgi. İşte bu iki temel engel, müslümanın iki temel bayramı olan Ramazan ve Kurban da aşılıyor. Bunu daha iyi anlamak için şu iki soruyu kendimize sormalıyız? İnsan en çok neden korkar ve insan en çok neyi sever?
İnsan en çok canını kaybetmekten ondan feragat etmekten korkar. İşte onun için Ramazan can sınavını geçmek; Kurban ise canan sınavını aşmaktır.
İbrahim tek başına bir ümmet idi ve o doruklarda yaşadı bu imtihanları. Önce ateşe atılma tehdidi ile karşı karşıya kaldı ve aştı can sınavını, sonra oğlunu kesme emriyle canan sınavını yaşadı iliklerine kadar.
Her İbrahim yaşar bunu. Anadolu, İbrahim yürekli anneler sayesinde kurtuldu. Bu konuda Yozgat’ın Sorgun ilçesinden Anadolu müdafaasına gönderilen Kınalı Murat, önemli bir misaldir. Murat’ın niye başı kınalıydı çünkü annesi onu İsmail olsun diye göndermişti cepheye. Şöyle diyordu mektubunda “Bizde iki şeyi kınalarlar oğlum; bir kurbanlık koçları, bir de cepheye gönderilen askeri.” Anadolu’nun iliklerine kadar işlemiş İbrahim ve İsmail kıssası demek ki…
Bunun İslamî terminolojideki karşılığı isardır… İsar, başkaları için yaşayabilmek ve bu uğurda canından ve cananından vazgeçebilmek demektir. Vahyin vurguladığı gibi “De ki ibadetim ve adayışım, ölümüm ve yaşayışım âlemlerin Rabb’i Allah’a olsun” (En’am Sûresi, 6/162). İnsanları eşref-i mahlûkat yapan ve hayatı yaşanabilir kılan budur. Dünyevî ve uhrevî sıkıntılardan kurtulabilmenin yolu ise ancak isar duygusudur.
Mustafa İslamoğlu, “Adayış Risalesi” isimli eserinde “Adamak ve adanmak, harcamak ve harcanmanın zıddıdır” diyerek bunu en veciz şekilde ifadelendirmiştir. Ne ki adadınız onu siz harcamadınız, ne zaman ki adandınız o dem harcanmadınız demektir bu. O halde insanın tükenmemesi için adanması, tüketmemesi için adaması gerekir. Bu anlamda Ramazan adanmayı ve kurban adamayı öğretir bize.
Başkaları için yaşama duygusunun altını çizen ahlâkçı filozoflar da olmuştur. Bunlardan en önemlisi Richard Cumberland ismidir. O, Hobbes’un egoist (bencil) hayat felsefesine karşı, Altruist bir ahlâk anlayışını savundu. Cumberland der ki, insanda başkası için duygular vardır. Evrenin dili bunu söyler ve evrendeki yasalar bunun gereğidir. Bu felsefenin, terminolojideki karşılığı ise altruismdir.
Demek ki kurban ibadeti'nin bir hikmeti de Allah için fedakarlık yapabilme bilinci inşa etmektir.
Selam ve dua ile..