Nefret kelimesi, Arap dilinde n-f-r kökünden gelip etimolojik olarak ‘kaçınmak ve kaçışmak’ anlamlarına gelir. Hayvanların paniğe kapılıp kaçışması bu anlamdadır. Nitekim asker güruhu anlamına gelen ‘nefer’ kelimesi de düşmanını korkutup kaçırdığı için bu anlama geldiği söylenebilir.
Hakikatin neferi olmanın semeresi muhabbet, egomuzun neferi olmanın neticesi ise husumettir. Nefret psikolojisinin temelinde ise aşırı sahiplenme tutkusu yatar.
Ne kadar nefret dolu insan tanıdıysam, onların hepsinin içinde aşırı sahiplenme duygusundan dolayı paylaşamama tutkusuyla cebelleştiklerine şahit oldum. Mesela iş yerlerinde insanlar, birbirlerinin ayağını kaydırmaya çalışırlar ki bunun sebebi o kimselerin kariyerlerini aşırı sahiplenmesinden kaynaklanır.
Kimileyin ırkçılık saikiyle bazı kimseler, nefret suçu irtikap ederler. Bunun altında yatan sebep, yine ülkelerini ve ırklarını sahiplenmekteki aşırılıktır.
Bazen aşk cinayetleri yaşanır ki, yine o menfur fiillerin temelinde aşırı sahiplenmek vardır.
Peki ya, din ve mezhep çıkışlı çatışmaların temelinde ne vardır? Bu tür kavgaların da sebebi, insanların iman ettikleri dinin sahibiymiş gibi hareket etmeleridir. Oysa ki İslamoğlu’nun da isabetle dediği gibi müslüman, İslam’ın sahibi değil talibidir.
Evet, nefret duygusunu yönetmenin bir yolu varsa o da, bizim bu hayatta sahip olmak için değil şahit olmak için bulunduğumuz gerektiğini sürekli kendimize hatırlatmamızdır.
Çocukluğunuzda yaptığımız kavgaları hatırlayın. Mutlaka bir şeyleri aşırı sahiplenmeniz neticesinde, onu başkalarıyla paylaşamamızdan kaynaklanmaktaydı.
Şayet bir insanda, paylaşma duygusu geliştiyse, o kimse başkalarından nefret etmek yerine, onlara muhabbet etmeyi tercih eder.
Hapishanedeki kavgalarda, insanların paylaşabilme duygularının olmamasından dolayı, insanların birbirlerinden nefret ettiklerinin şahidiyim. Kimileyin basit bir kahveyi paylaşamadıkları için insanlar birbirine girer ve büyük kavgalar olur.
Aslında dünyadaki savaşların ve kanlı çatışmaların da temelinde, paylaşamamak ve aç gözlülük vardır. Bugün emperyalist güçlerin sömürü ahlaksızlığında yine kendi sistemlerini aşırı sahiplenme duygusunun olduğunu söylemeye gerek yoktur.
Dışımızdaki dünyada, nefret suçunun irtikap edilmesinin önüne geçmenin yolu ise içimizdeki dünyada nefret duygumuzu yönetebilmektir.
Kişi, içindeki dünyada nefret duygusunu nasıl yönetebilir? Şunu unutmayalım ki, paylaşım ahlakının olduğu yerde nefret olmaz. Nefret duygusunun önüne geçmenin tek yolu, bir cemiyette paylaşma ahlakının içselleştirilmesidir. Paylaşmayı öğrenen kimseler nefret edemezler.
Tabii ki bazı şeyler vardır ki, onlara dokunulamaz. Zaten nefret duygusunun da var olma hikmeti, o değerleri korumak için olsa gerektir belki de.
Öyleyse nefret ile değil muhabbet ile dolu bir dünya için evvela, içimizdeki aşırı sahiplenme duygusundan vazgeçelim ve bu aleme sahip olmaya değil şahit olmaya geldiğimizi yeniden hatırlayalım.
Tevhid, içimizdeki sahiplenme duygusunu, olması gereken hiyerarşiye ve miktara göre tanzim eder.
Selam ve dua ile ..
Semra Firengiz 3 Yıl Önce
Anlattıklarınız ikna edici olmuş ve keyifle okudum,selam ve muhabbetle hocam