Gelecekte insanlığı nelerin beklediğini ön görmek için geçmişte yaşananları bilmek gerekir. Toplulukları dost iken birden düşman ve düşman iken dost kılan saikler nelerdir? Bunlar sadece kendi tarihimizi bilmekle değil başka toplulukların tarihini düşünerek okumakla mümkündür. Karşılaştırmalı okuma kabiliyeti olanlar için tarihsel okumaların önemi büyüktür.
1500 lü yıllardaki Güney ve Orta Amerika’da Katolik İspanyol ve Portekiz hükümranlığından sonra 1621’de Kuzey Amerika’ya, İngilizler gelmeye başladı. İngilizlerin kıtaya gelişini anlamak için Püriten hareketini bilmek gerekir. Zira İngiltere’de, Kraliçe Elizabeth’in ve Kral VIII. Henry'nin benimsediği Anglikan mezhebi ile Protestan mezhebinin en önemli isimlerinden John Calvin’in fikirlerinden etkilenen Püriten hareket arasındaki uyumsuzluk, Püritenlerin işkence edilmelerine ve ölümlerine sebep olan sosyal sonuçlara sebep olmuştur.
Anglikan kilisesi (Church of England) akidevi olarak Katoliklerden çok farklı olmamasına rağmen siyasal olarak Papalığın otoritesine itiraz eden ve Katoliklerin liderinin İngiltere Kralı olması gerektiğine inanan bir mezheptir. Anglikanlarda din adamları’nın evlenmemesi gibi bir uygulama kabul edilmez. Bunun dışında bir çok yönden Katolik kilisesi ile benzer inançsal değerlere sahiptirler. VIII. Henry ise Anglikan kilisesini kurunca halkının bu kiliseye devam etmesini ister. Lakin gerek Roma’ya bağlı Katolikler gerekse Prostestanlar, Anglikan kilisesini benimsemezler. Öyle olunca işkence ve baskı görürler.
Bu durum ise Püritenlerin İngiltereden uzaklarda inançlarını yaşayabilecekleri bir arayış içine girmelerine sebep oldu. Püriten kelimesi ise etimolojik olarak (pure) arınanlar anlamındadır. İşte bu sebeple çok uzaklara doğru bir yolculuğa çıkarlar. Bugün Amerika Birleşik Devletlerinin Kuzeydoğu bölgesinde, Yeni İngiltere adı verilen bölgesine uzun bir yolculuktan sonra gelirler.1621 yılının Kasım ayında Wampanoag isimli Kızılderili kabilesinin yaşadığı ve adına Plymouth denilen bölgeye yerleşirler. Hava koşulları nedeniyle, Püritenlerin hemen hemen yarısı gerek gıdasızlıktan gerekse soğuktan hastalanıp hayatlarını kaybeder.
Bölgedeki Kızılderililer ise kendi halinde dindar ve yardıma muhtaç bir topluluk olarak gördükleri göçebelere gıda yardımında bulunurlar. Püriten İngilizlerin, böylece Kızılderililer ile ilgili ön yargısı kırılır. Zira İspanya ve Portekiz, Avrupada Kızılderililerin çok ilkel ve vahşi insanlar olduğu noktasında propaganda yaparak sömürülerinin meşruiyetini sağlamaktadır. Püriten İngilizler, yerlilerle ilk karşılaşmalarında korkarlar. Zira onlara, Kızılderililerin yam yam oldukları insan eti yedikleri anlatılmıştır. Ancak yerli Kızılderililer zannettikleri gibi vahsi çıkmaz bilakis gayet medeni ve misafirperverdirler.
Ben kendi tecrübemeden de yola çıkarak diyebilirim ki, çoğu kez bireyler veya topluluklar propaganda edildikleri gibi değildirler. Siyasi çıkarlar adına yapılan propgandalar toplumları hem yalnızlaştırmakta hem de birbirine düşman kılmaktadır. Amerika’da hapishanede gardiyanlar arasında İslama olan negatif yargı, Orta Doğuya savaşmak için gidip gelenlerde kasabasından hiç çıkmayıp sadece televizyon seyredenlerde daha fazladır. Aslında tersi olması icap etmezmiy di ? Oysa ki en kötü iletişim, her zaman iletişimsizlikten iyidir.
Yerliler ve İngilizler arasındaki iletişim, Kral Filip savaşına (1675-1678) kadar devam eder. Üç yıl süren ve Casco Koyu Atlasması ile son bulan bu savaşta, yüzlerce kolonici ve binlerce Kızılderili hayatını kaybetmiştir. Daha sonra İngiltere bu bölgede ilk kolonisini kurmuştur.
İngilizlerin kıtaya gelişi İspanyol ve Portekizlerden farklı olarak ilk başta sömürme amaçlı değil yerleşim amaçlıdır. Lakin daha sonra İngilizerde kan dökmüştür. Yerli Amerikalıların misafirperverlikleri unutulmuş, o aralarında oyunlar oynayıp yarışmalar düzenleyen iki topluluk, birbirlerini kıyasıya öldürmüşlerdir. Bu hadise bana aslında, halkların tabiatında kardeşlik olduğunu ama siyasi ihtiraslarla birbirine düşman edildiklerini hatırlatır. Mesela Osmanlıda son döneme kadar barış içinde yaşayan Ermeni ve Rum gibi toplulukların daha sonra siyasi saikle birbirine düşman olması gibi. Öyleyse toplumları birbirine düşman kılan hakiki saiklere odaklanmak gerekir.
Kanımca bu dönemde İngiliz ve Yerli Amerikalı ilişkilerinde dikkat edilmesi gereken husus İngilizlerin takip ettiği ince siyasettir. Zira evvela yerli halkı ile olumlu ilişkiler geliştirmişler ve onların itimadını kazandıktan sonra, bölgede güçlenerek orada güçlü bir İngiliz kolonisi kurmayı başarmışlardır. Kral Philip dedikleri kendileriyle savaşan Metacom isimli Yerli lider, durumu farketmiş lakin iş işten geçmiştir. Bölgeye ilk gelen Püritenlerin belki de böyle bir İngiliz siyasetinden haberleri yoktu ancak İngilizlerin diğer sömürgeci devletlerden farkı, gittikleri ülkenin kültürünü de, içten içe kendilerine benzetmeleri ve tabiri caizse sinsice bir politika gütmeleridir.
Üzerinde düşünülmesi gereken bir başka husus ise kendi ülkelerinde işkenceye ve baskıya maruz kalan İngiliz Püritenlerin aynı şeyi yerleşmeye geldikleri ülkede Amerikan Yerlilerine yapmaları.
1863’de Başkan Abraham Lincoln Şükran Günü’nün ulusal bayram olmasını önerir, ancak bu öneri, 1941’de Kongre’de karara bağlanır ve her yılın Kasım ayının son perşembesi Şükran Günü olarak ulusal bayram ilan edilir. Şükran Günü, Kızılderililer arasında ise Yas Günü olarak kutlanmaktadır.
Başka ulusların tarihi, o tarihin sadece o topluluklara ait kalamayabileceği idrakiyle okunmalıdır. Dünya'yı daha objektif bir nazariye ile okumak için tarih okumalarının önemli olduğu kanaatindeyim.
Selam ve dua ile
Zehra Akman 4 Yıl Önce
Bilgin Hocam Allah razı olsun .