Düşünce, duygu ve davranış hep birbirine benzer. Ortak algıya sahip olan herkes, benzer şeyleri düşünür, hisseder ve davranır.
Su içtiğimizde, yemek yediğimizde, havayı teneffüs ettiğimizde, dünyanın her yerindekiler gibi aynı duygu ve düşünce içinde oluruz. Bir çocuğumuz olduğunda, bir işi başardığımızda, bir sorunumuz olduğunda, duygularımız ve düşüncelerimiz dünya’nın bir başka ucundaki kimseden farklı olmaz.
Peki ya çektiğimiz acılar ve sıkıntılar?
Dünya’nın neresine gidersek gidelim suyun tadı değişmediği gibi acının dahi insan ruhuna verdiği tat değişmez.
Her çocuğunu seven anne için evladının ölümü benzer acıyı verir. Annelerin göz yaşlarının rengi hep aynıdır.
Dünya’nın her yerinde açlık ve sefalet benzer toplumsal sorunları doğurur. Mahkum edilerek tutulmak benzer psikolojik neticelere sebep olur. Kim iftiraya uğrarsa uğrasın benzer psikolojik tepkiler verir.
Ayrımcılık ve ırkçılık dünya’nın her yerinde benzer toplumsal sonuçlar meydana getirir.
Öyleyse insan ne yapmalıdır?
İnsanın hayatın içinde yaşadığı sorunlar ile baş edebilmesi için evvela manen ve ruhen güçlü olması gerekir.
Maneviyatı güçlü, psikolojisi sağlam bir mahkum vardı. Bu mahkum yıllarca suçsuzluğunu ispat için uğraştı. Hiç pes etmedi. İçinde bir gün başaracağına dair umudu vardı. Nitekim mahkeme bir gün, o mahkumun suçsuzluğunu kabul etti ve mahkum nihayet özgürlüğüne kavuştu. Devlet kendisine yüklü miktarda tazminat verdi. Kanımca başarısının sırrı, kendisini güçlü tutması ve moral olarak kendisini toparlayabilmesiydi.
Peki kendimizi güçlü tutabilmenin yolu nedir?
Ben o mahkumda şunu gözlemlemiştim. Kendisi gibi suçsuz yere içerde olanların durumu ve onların mücadeleleri ona güç veriyordu. Onlar başardıysa ben de başarabilirim diyordu.
Kendimizi iyi hissetmemizin formülü de bu sanırım.
Benim şu an yaşadığım acıyı yaşayan başkaları da var! Onlar yaşamaya devam ettiyse, ben de edebilirim. İşte bu şekilde yapılacak bir iç telkin insanı güçlendirecektir.
Acında, sancında, çilende, ızdırabında, hastalığında, tıpkı mutluluğunda, huzurunda, başarında ve sağlığında yalnız olmadığın gibi yalnız değilsin!
Öyleyse sen de derin bir nefes al ve hangi imtihan ile karşı karşıya isen aynı tecrübeleri geçmişte ve hatta bugün başkalarının da tecrübe ettiğini ve onların o problemleri aştığını aklına getir.
İnsanların kederli şarkıları dinlemesi ve o şarkıların bizleri nispeten rahatlatması hep dikkatimi çekmiştir. İnsanı hüzünlü şarkılar nasıl rahatlatır ki? İşte kanımca bunun cevabı, o şarkıların bizlere, acılarımızda dahi yalnız olmadığımızı hatırlatmasıdır.
Nitekim Kur'an ayetleri hep bizden önce tecrübe edilen zorluklara atıf yapmaktadır. Bunun en büyük hikmeti, mazideki o zorlukların bize örnek alınarak güç vermesidir.
Aşağıdaki ayet gibi:
“Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Onların başına öyle şiddetli zorluklar, öyle boğucu darlıklar geldi ve öylesine sarsıldılar ki, mü'minlerle birlikte Elçi de "Allah'ın yardımı ne zaman gelecek!" diye feryat ediyordu. Bakın, Allah'ın yardımı yakındır.” (Bakara: 2:214)
Sadece insanlık ailesinin tecrübe ettiği zorluklar değil belki hilkat kardeşlerimiz de bize ilham verebilmeli. Zira tabiatın yasasını doğru okuyanlarda ümitsizlik olmaz.
Arı, lisan-ı haliyle tüm zorluklara rağmen azmini ve birlikteliğini kaybetmez ve çalışmaya devam edersen ortaya güzel bir şeyler çıkarabilirsin der mesela.
Öyle ya, arı üç ay gibi kısa sürede insanlık ailesine petek yapabiliyorsa insan da, şu koca ömründe tüm zorluklara rağmen çok güzel şeyler yapmaya muktedirdir.
Haylaz çocukların kovanını taşlaması seni inkisara uğratmasın! Sen her daim çalışmaya ve üretmeye devam et!
Zahmet rahmete gebedir.
Şair ne güzel der:
Nedir bu dillere dudak
Nedir bu ellere ayak
Aç gözünü ibretle bak
Alem bir temaşah imiş
Selam ve dua ile